OSMAN NALBANT: “BOSNA’YA, BOŞNAKLARA BORÇLU OLDUĞUMUZU DÜŞÜNÜYORUM”

Mülâkât: Ferhat Ağca – Mehmet Raşit

-Üçüncü Bölüm-

Mehmet Raşit: Sohbetin bir yerinde, "Türkiye'deki eğitimin verdiği empozeyle Edirne-Kars arası, dışarısı tamamen düşman diye yetiştirildik." dediniz. Tasvip etmediğiniz bu durumun da Bosna'ya gidince acısını daha iyi duyduğunuzu anlattınız. Türk insanın gündemine de Bosna-Hersek savaşla girdi. Türk insanının orayla tarihî bağları kopmuş, kültürel bağları alışveriş anlamında kopmuş -bazı kökler, ortak kökler olmasına rağmen ve bunun üzerine bizim insanımızda mazluma karşı bir hassasiyet vardır. Oradan bir alâka doğdu. Fakat bu alâka sosyal kesimler itibariyle Türkiye'nin her tarafına yayılmış bir alâka da değil. Dolayasıyla sınırlı bir insan kümesi bununla alâkalıdır ve bu, savaş dolayısıyladır. Fakat 2000'lerden sonra daha turistik bir alâka var. Bugünün Türkiye'sinde yaşayan insanlar, Bosna-Hersek deyince ne düşünüyorlar, akıllarına ne geliyor? Bosna'da yaşayan sizin tanışğınız, görüşğünüz orada sade vatandaşından tutun milletvekiline kadar birçok insanla tanışşsınız. Bosna-Hersekli için bugün Türkiye neyi ifade ediyor? Türkiye için, Türkler için Bosna-Hersek neyi ifade ediyor?
Osman Nalbant: Türkiye onların “umut”u.
Mehmet Raşit: Bu arada, özür dilerim, siz sık sık söylüyorsunuz. Yani Hırvatların arkasında Hırvatistan ve Almanya var. Sırpların arkasında Sırbistan ve Slav coğrafyası.
İsmail Göktürk: Hakeza Rusya.
Mehmet Raşit: Ve tabi olarak bütün Hıristiyan dünya Hırvatların ve Sırpların arkasında. Bu sadece kültürel ve psikolojik bir destek değil. Şu an câri olan bir durum; ekonomik, siyasi ve askerî bir destek söz konusu. Sürekli, gelişen, ilerleyen bir alâkası var mı Türkiye'nin, destek verebiliyor mu Türkiye?
Osman Nalbant: Tabi ki veriyor ama istediği ve istedikleri ölçüde değil. Bunun birinci nedeni, Türkiye tüm İslam ülkelerindeki, özellikle Afrika’da ki yoksul Müslümanlarla ilgilenmek zorunda olduğu için.
Mehmet Raşit: Arap coğrafyasıyla ilgilendiği için...
Osman Nalbant: Arap coğrafyasıyla, Afrika coğrafyasıyla...
Mehmet Raşit: Asya’yla, Afganistan’la...
Osman Nalbant: Asya’yla, tüm Türkmenlerle...
Mehmet Raşit: Güney Asya'daki Müslümanlarla.
Osman Nalbant: Türkiye Boşnakları tatmin edecek desteği veremiyor. Oysa toplam Boşnak nüfus 2 milyon. Türkiye 3 milyon Suriyeliyi beş yıldır misafir ediyor. Büyük bir nüfus değil 2 milyon. Onlar, Türkiye’den nakit yardımlar beklemiyor, sadece Türkiye’den yatırımcı insanlar gelsinler ve Bosna’nın imkânlarını değerlendirmeye yönelik yatırımlar yapsınlar, Boşnaklara iş imkânları oluştursunlar istiyorlar. Sadece, Maraş’taki iş adamları biraz gayret göstermiş, Bosna’ya ilgi duymuş olsa, 5 yıl sonra Bosna’nın hiçbir ekonomik problemi kalmaz.
İsmail Göktürk: Parantez açabilir miyim? Şimdi cemaatlerin şöyle bir çalışma sistemi varmış. Yani ben de sohbetlerine filan... Hepsi için geçerli bu - gittiğimizde... Örneğin Filipinler'de bir yapıları var. Onu bir şehirle irtibatlandırmışlar. Bir ülkede yapılanmaları var, bunu başka bir şehirle irtibatlandırmışlar. Kırkıncı Hoca cemaatine gitmiştik onlar mesela Filipinler'e Maraş ve Antep’i belirlemişler. Bu cemaatlere yapılan bunca zamandır bu şehirlerin katkıları, yardımları böyle şeyler içinmiş gibi yapıldı. Fakat onlar bunu devirip dökmüşler. Aslında belki şehirleri bu anlamda yeniden yönlendirmeliyiz.
Osman Nalbant: Amenna, amenna.
İsmail Göktürk: Ya bu şehir zaten yıllarca bu işi yaptı aslında.
Osman Nalbant: Evet.
İsmail Göktürk: Ama ne için yaptı, kime yaptı, sonuç ne oldu? O Fiyasko tartışılır.
Osman Nalbant: Evet. Ama potansiyeli var.
Mehmet Raşit: Ya tecrübe edilmiş bir şey var ortada.
Osman Nalbant: Yapılan temel hatalardan biri şu. Toplumların yapıları, değer yargıları, hassasiyetleri dikkate alınmıyor. O nedenle, bazan gözdeki çapağı sileyim derken karşımızdakinin gözünü kör ediyoruz. Bir zamanlar Türkiye’de, zengin hayırsever(!) kamyonlar üzerinde, insanımıza yardım etme şekillerini bir hatırlayın. O ne çirkin bir tabloydu.
İsmail Göktürk: İzdiham haberleri oluyordu sonra.
Osman Nalbant: Evet, ve ondan sonra, zengin hayırseverlerimizin kameralara uzun uzun pozlar verir, muhabirlere süslü süslü laflar ediyordu. Bu manzaralar, çok çirkin olmasına rağmen, toplumun büyük kısmını rahatsız etmiyordu. Oysa Bosna’da bu gibi durumlar, tarif edilmeyecek derecede çirkin karşılanır. Daha önce de belirttim. Şehit çocuğunun ya da şehit kocasının cenazesi önünde bile, gözyaşı dökmenin onurunu örseleyeceğine inanan, onurlu bir toplumda bu tür manzaralar nasıl karşılanır, bir düşünün. Nasıl bir topluma “yardıma” gidiyorsunuz yani…
Mehmet Raşit: İftar çadırı açıyorsunuz.
Osman Nalbant: Evet. Hiçbir yerde bu çirkin manzaralarla yardım programları yapmamamız
gerekir. Filistin'de, Myanmar'da, Afrika’nın çeşitli bölgelerinde yapılan yardım faaliyetlerinde bu çirkin manzaralara tanık oluyoruz. Onlar, sefaletleri nedeniyle bu çirkinlikleri görmezliğe gelebiliyor. Ama Boşnaklar bunu bir yardım değil, kendilerine yapılan, aşağılayıcı bir hareket olarak görüyorlar. Son yıllarda çok sayıda Türk, Bosna’ya seyahat ediyor. 2000’li yılların başlarında gidenlerin sayısı azdı o zaman. İstanbul’dan, Türkiye’den gelen birini, sanki Evlâd-ı Resûl gelmiş gibi, tâzimle, hürmetle, sevgiyle, muhabbetle karşılıyorlardı. Ama şimdi öyle değil. Özellikle üniversite okumak için giden öğrencilerimizin seviyesiz, hoyrat davranışları, onları sükûtuhayale uğrattı. Artık, ihtiyaçları olmalarına rağmen, evlerini Türk öğrencilere kiraya vermek istemiyorlar. Gezmek için giden Türkler de artık Evlâd-ı Resûl gibi karşılanmıyor. Kimse, onlarla pek muhatap olmak istemiyor. Çünkü gidenler, şunu bizim atalarımız yapmış, bunu bizim atalarımız yapmış diye, orada olmadık terbiyesizlik yapıyorlar. Bilmiyorlar ki Bosna, Anadolu’nun dörtte üçünden daha önce Osmanlı oldu. Bilmiyorlar ki kendilerine bir ata arıyorlarsa, bu saygısızlık ettikleri Boşnaklar, Hz. Peygamberin övdüğü Fatih Sultan Mehmet onların padişahı ama kendisinin padişahı değil. Çünkü kendisi o zaman Osmanlı değil. Bilmiyorlar ki bugün bile nüfusu 100 bine ulaşmamış Travnik şehrinin Osmanlıya verdiği, âlimler, şairler, paşalar dışında 36 vezir vermiş. Kendi şehri, bir vezir bile verememiş. Bu cehalet ve saygısızlık karşısında, bir Boşnağın artık, Bosna’ya gelen Türklere eskiden olduğu gibi, sevgi ve saygı göstermesi beklenebilir mi? 
Mehmet Raşit: Tek tek fertleri düşündüğümüz takdirde yani sizin çizdiğiniz çerçeve bir insanın hissiyâtı, iletişim kurma biçimi anlamında evet.. Fakat bir milletin bir devletin orayla alakalı bir projeksiyon çizerken bazı başka siyasî, tarihî argümanlara ihtiyacı var. Şimdi mesela Rusların bir Slav politikası olmuş yıllar boyunca.  Akabinde bir Sovyet tecrübesi var. Sovyetlerin Balkanlardaki hâkimiyetini de belki o Panslavizm politikalarının bir devamı gibi okumak lazım. Almanların baştan beri modern dönem için bir projeksiyonları var, Avrupa'nın öncüsü olma iddiaları var. Bu çerçevede, o bölgede, Hırvatlarla münasebeti var. Bu bağlamda şunu diyorum: Avrupa tarihi üçe ayrılır: Türklerle karşılaşmadan önce, Türk baskısı altında/Türk korkusu zamanı, Türk meselesini halletmeye çalıştıkları devre. Boşnakların orada Avrupa'nın göbeğinde, Balkanlarda "Ben Müslümanım!" demeleri, bunda samimiyetle ısrar etmeleri bizim açımızdan Avrupa'nın Şark Meselesi'ni, Türk Meselesi'ni halledememesinin en büyük emarelerinden birisidir. Türkiye için, Türk milliyetçiliği söz konusuysa, Avrupa'nın Türk meselesini halledememesi menfaatimizedir, diyorum. Bu anlamda Bosna'nın, Boşnakların orada dik bir şekilde durması, bu siyasî projeksiyon anlamında böyle bir şey çizilebilirdi. Yani şu an ki Türkiye'de böyle bir irade görebiliyor musunuz?
Osman Nalbant: Türkiye’de elbet böyle bir siyasî irade var, fakat siyasî irade halkla bire bir ilişki kuramaz. Siyasî iradenin açtığı yoldan, başkalarının bu ilişkileri kurmaları ve gereğini yapmaları gerekir.
Mehmet Raşit: Yani şunu demeye -özür dilerim- Saraybosna Üniversitesi kuruldu, Yunus Emre Enstitüsü var orada. TİKA'nın faaliyetleri var. Az önce zikrettik, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Daire Başkanlığı var.
Osman Nalbant:  Türkiye’deki siyasî iktidar, şartların elverdiği ölçüde Bosna’ya ekonomik ve siyasî olarak destek veriyor. Daha fazlasını da istiyor muhakkak ki. Fakat bu sanıldığı kadar kolay değil. Unutulmamalıdır ki nüfusun yarısı Hırvat ve Sırp. Ve yönetim ortaklaşa yürütülüyor. Ayrıca, Bosna’nın bir yanı Hırvatistan, diğer yanı Sırbistan. Ve bunlar Hıristiyan. Tüm Avrupa Hıristiyan. Tüm bunlara rağmen, Boşnaklar çok daha fazla ekonomik ve siyasi destek bekliyor. Onların tek umudu, tek dostu Türkiye. O nedenle, Türkiye’de bir problem çıktığında, bizden çok onlar endişeye kapılıyorlar. “Gezi olayları” sırasında, Türkiye’nin bu kaos ortamından çıkması için Bosna’da camilerde mevlitler okunup, hatimler indirildi. Benzer bir durum, Rus uçağının düşürüldüğünde yaşandı. Türkiye’nin başına bir musibet gelmesin diye yine camilerde hatimler indirildi, eller semaya kaldırılarak topluca dua edildi. Söylediğim gibi devletin daha fazlasını yapması gerçekten kolay değil. İnşallah ileride şartlar değişir ve Bosna’ya daha çok ekonomik ve siyasî destekler verilir. Aslında asıl iş, vakıflara, derneklere ve iş adamlarına hatta tek tek hepimize düşüyor. Bizlerin sahiplenmesi, sorumluluk hissetmesi gerekiyor.
Mehmet Raşit: Yani Türkiye'de ki insanların fert fert zihnindeki tasavvur önemli burada.
Osman Nalbant: Tabi, vatandaş oraya hamaset yapmaya gidiyor. Şunu atalarımız yaptı, bunu dedelerimiz yaptı diye. Oraya börek, çevap yemeye, kahve içmeye gidiyor adeta. Kimseyle kucaklaşmadan, hiç kimseyle dostluk inşa etmeden dönüp geliyor. 500 yıllık borçlu olduğu insanlara, kendisini alacaklıymış gibi tepeden ve kibirle bakıyor. Gidenlere soruyorsunuz. Bosna’yı, Boşnakları nasıl buldun diye. Aldığınız cevaplar hep aynı “Özellikle Saraybosna, tıpkı eski Bursa. Doğası harika, her taraf yemyeşil. Börekleri ve çevapları harika, etleri çok lezzetli” o kadar. Peki, kiminle oturup sohbet ettin, kiminle tanış oldun, arkadaş oldun?   
Mehmet Raşit: Kiminle oturup bir türkü, bir ilahi söyledin.
Osman Nalbant: Evet, evet. Oturup konuştuğu zaman sadece hamaset. “Biz şunu yaptık, atalarımız bunu yaptı." Bizim Bosna’yı anlatmamız lazım. Bosna’nın ve Boşnakların bizim için dün ne ifade ettiklerini, yarın için ne anlam ifade ettiklerini anlatmamız lazım. Osmanlı için önemi ne idi, bugün ki ve yarın ki Türkiye için, Avrupa’nın ortasındaki bu kardeşlerimizin değerinin ne olduğunu anlatmamız lazım.
Mehmet Raşit: Sizin çok sık verdiğiniz bir örnek var: Belediyeler oraya gidip iftar çadırı açar. 5 bin kişiye iftar verdik, on bin kişiye iftar verdik. Ama bunun için harcadığı şeyi, maliyeti masrafı bir kalıcı çözüm için bir ekonomik çözüm için harcanmaz.
Osman Nalbant: Her Belediyenin “iftar şovu” için yaptığı masrafla yapılacak yatırım, bir mahallenin ya da bir köyün ekonomik sıkıntılarını bertaraf etmeye yeter..
Mehmet Raşit: Fakat Belediye şovunu, reklamını yapmamış olur.
Osman Nalbant: Evet. Şovu bırakalım diyorum. Ha, hiç mi lazım değil? Elbette çok gerekli olduğu zamanlarda yapılması gerekebilir. Ama her yaptığınız faaliyeti şova dönüştürmek, gerçekten görgüsüzlük ve bedevilik.
İsmail Göktürk: Onu devlet yapar zaten.
Osman Nalbant: Senin her yaptığını şova dönüştürmen, o insanları incitiyor, örseliyor, seni de onların gözünde küçültüyor. Buna hakkın yok. Buna kimsenin hakkı yok.
İsmail Göktürk: Büyük cesameti olan şeyi, yapman gerekeni yaparsın.
Osman Nalbant: Evet. ondan sonra şovunu yap.
İsmail Göktürk: Onu da devlet yapar.
Osman Nalbant: Bütün Müslümanlar bizim kardeşlerimiz. Fakat daha önce belirttiğimi tekrar edeyim, üç önemli özelliğinden dolayı Bosna’nın yeri farklıdır.
1 - Osmanlı’nın batıdaki en son toprakları olması, Serhat ülke olması nedeniyle, Osmanlı Medeniyeti, dolayısıyla İslam Medeniyeti adına en fazla bedel ödeyendir.
2 - Tüm Osmanlı coğrafyasında kentli nüfusun en yoğun olduğu (90’dan fazla) dolayısıyla kentli İslam’ın yaşandığı bölge.
3 - Bugün tüm İslam ülkelerinin yanındaki ülkelerde bir İslam ülkesi. Dört bir yanı Hıristiyan ülkelerle çevrili, aynı zamanda ülke nüfusunun da %49’unun Hıristiyan olduğu bir başka Müslüman ülke yok. Üstelik tüm Müslüman nüfus 2 milyon. Üstelik Avrupa’nın ortasındaki bu küçücük Müslüman ülke, Türkiye için, gelecekteki büyük Türkiye için son derece stratejik bir ülke. Genelde İslam’ın, özelde Türkiye’nin Avrupa’da olabilmesi bakımından Bosna çok özel bir öneme sahip.
İsmail Göktürk: Nitekim sahiplendiğiniz sancakları onlar taşıyor. Severek, isteyerek, can vererek taşıyorlar.
Osman Nalbant: Onların yaptıklarını biz Maraş'ta yapamayız. “Moj Ummete” DVD’sini hepiniz izlediniz. Müslüman oluşlarının 500. yılını, Kur’an tilaveti ve ilahilerle, Saraybosna’daki futbol sahasının tribünlerini ve yeşil sahasını doldurarak kutlama programlarını hepimiz izledik. Nüfusunun yarısı Hırvat ve Sırpların oluşturduğu 500 milyonluk dünyayla çevrelendiği, savaşta erkek nüfusunun yarısını şehit verdiği halde, toplam 2 milyon nüfusuyla, tüm dünyaya kafa tutarcasına kutladıkları o programa benzer bir programı bizim gerçekleştirebileceğimizi hiç sanmıyorum. Türkiye 79 milyon %95’i Müslüman. Maraş’ta 1 milyonluk büyükşehir. Nüfusun %100’ü Müslüman. Önümüzdeki yıl 2017. Yani Maraş’ın Osmanlı oluşunun 500. yılı. Maraş’ın stadyumunda benzer bir program gerçekleştirebilir miyiz? Başka bir önemli örnek. %95’i Müslüman olan bir ülkede. Topkapı sarayında hatimler okunmasına uzun süre ara verildi. Ama nüfusunun yarısı Hıristiyan olan Bosna’da Gazi Hüsrev Bey Camii’nde, her gün öğle namazına müteakip indirilen hatimlere ne Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve ne de komünist Yugoslavya mani olabildi. Velhasıl bu Boşnaklar gerçekten çok farklı insanlar. Onlara hayran olmamak, saygı duymamak mümkün değil.


(Mülâkât bu bölümle birlikte tamamlandı.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder