“Anne
Anne, hala seni hayal
ediyorum
Ablam
Abim
Her gece sizi düşünüyorum
Yoksunuz yoksunuz
yoksunuz
Sizi arıyorum, sizi
arıyorum
Nereye gidersem gideyim
sizi görüyorum
Anne...
Baba...
Neden yoksunuz?
Bosna sen benim
Annemsin...
Bosnam sana benim annem
diyeceğim.
Annem Bosna, kardeşim
Srebrenica...
Yalnız kalmayacağım
Bosna sen benim
Annemsin...
Annem Bosna, kardeşim
Srebrenica...
Yalnız kalmayacağım.”**
Belleğimin şirazesine “SREBRENİTSA” kazımak için yola revan oluyorum!
Bosna’da her şeyin dili var,
insanlarını biraz tanırsanız, biraz da Bosna tarihini bilirseniz size kendini
anlatır.
Güzel memleketimizden
ziyaretçileri görünce Srebrenitsa’da gurur duyduk. Aldık bağrımıza şanlı
bayrağımızı düştük yollara. Ben bir Türküm, vatanıma canım feda; Bosna’da benim
ikinci vatanım, onların acısı bizim de acımız. Allah kuvvet, sıhhat ve imkân
verirse bütün ümmet coğrafyasına ülkem adına hizmet etmek için gitmekten gurur
duyarım.
Cazin’den Srebrenitsa’ya doğru
yedi saatlik yolculuğumuzda geçtiğimiz şehirlerin çoğu Sırp şehirleriydi. Bu
yüzden durmadan hızla geçtik. Sırp şehir ve köylerinde soğuk kiliselere
rastladık.
Ve sonra Srebrenitsa yakınlarında
otobüs durdu, yürümeye başladık. Gri ve yağmurlu bir hava karşıladı bizi.
Gökyüzü ağlıyor ve toprak ana anlatıyordu olup biteni. Hava da acı ve kan
kokuyordu. Derin bir sessizlikle insanların dili lâl olmuştu.
Baktığımız her yandan acı
hatıralar akıyordu. Mesela yakındaki ormandan canına kıyılan insanların
çığlıkları geliyordu!
Öğle ezanıyla birlikte namaz
kılındı. Yeni bulunan otuz beş şehit cenazesinin de namazı kılındı ve
defnedildi. Hafızların yanık sesleriyle ciğerimize işleyen Kuran-ı Kerim sesi.
Boşnak büyüğü: “...affedeceğiz ama unutmayacağız; nefret de etmeyeceğiz çünkü
kalbimizde nefrete yer yok.” diyordu anılarını anlattıktan sonra. Yıllar
geçtiği halde hala şehit cenazeleri çıkıyordu. Gözyaşları içinde
defnedilişlerini gördük. Yüreğimizi yakıp kavuran Boşnak ağıt ve ilahilerini
derin bir hüzünle dinledik.
Anma töreninden ve cenazelerin
gömülmesinden sonra eski kanlı fabrikaya gittik. Oraya kapatılmış ve akla
hayale gelmeyen işkenceler görmüştü kardeşlerimiz. Burası acı ve kanlı bir müze
haline dönüştürülmüştü. Gördüklerimi tam olarak anlatmamın imkânı yok. Misal
bizim internette görmediğimiz savaş, işkence ve ölüm fotoğrafları var. En acısı
duvarlardaki kan izleri. Kanı donuyor insanın. İşkence odalarından hala kan ve
soğuk küf kokusu geliyor sanki. Delik deşik duvarlardan çığlıklar. Genç yaşlı
tecavüz ettikleri Boşnak kadınları için:” Dişleri yok, bıyıkları var, ... gibi
kokuyor Boşnak kızları...” gibi bir sürü alay. Bir menü hazırlamışlar, kesip
biçtikleri kardeşlerimizin vücutlarıyla. Bir sürü fotoğraf duvarlarda, acı
acı acı dolu. Açlıktan bir deri bir kemik kalmış Boşnak erkekleri.
Acı dolu savaş hikayeleri,
dayanmak zor ama bilmemiz gerek. Bilmeliyiz ki unutmamalıyız! Genç yaşlı demeden
felçli ninelere bile tecavüz etmişler. Ölen binlerce şehit hep erkek, kadınları
öldürmediler, soyunu kurutmak istiyorlardı “Türk” diyerek öldürdükleri
Boşnakların. Ölmek kurtuluştu Boşnaklar için. “Seni öldürerek bir iyilik
yapabilirim” diye alay ettiler. Genç bir gelin varmış, on sekiz yaşında,
kucağında bebeği, bu kaosta ağlıyormuş açlıktan, acımasız bir Sırp askeri
doyuracağını söyleyerek bebeği istemiş, genç annenin yüzü ışımış ve sevinmiş
gariban, bir parça insanlık kalmış sanmış o Sırp kafirinde, vermiş balasını,
kafir alıp bebeğin başını kesmiş “Şimdi doydu” diyerek! Şimdi bu anne aklını
yitirmiş bir kadın. Öldürmeye götürdükleri bir kardeşimize abdest alması için
izin vermişler, abdest alabildiğine sevinsin mi öleceğine üzülsün mü ama gönlü
mutmain Boşnak kardeşimiz abdestini almış. Kafir asker abdest aldığı uzuvlarını
keserek öldürmüş onu da!
Srebrenitsa’dan dönüyorum! Acıyla
hüzün içinde bir sessizliğe büründüm. Türkiye’de buradaki acı katliamı bilmeyen
yoktur. Yoldaşımız bir Boşnak kızı, çok sevdiğimiz kardeşimiz Asima’ydı. Ne
kadar acılansak da onun yürek yangınını anlamak mümkün olamazdı. Gün boyu
dinmedi gözyaşı ve hüzünlü sessizliği. Nasıl olduğunu ve hislerini
sorunca:”Utandım...” dedi acıyla. Bir sürü insan Srebrenitsa’daki anma törenine
gelmişti. Acıları büyüktü, sessizlikle hep ağladılar, başları genelde
önlerindeydi. Tanıdığımız Boşnakların bazıları dayanamayacaklarını düşündükleri
için oraya gitmediklerini söylüyorlardı. Bosna’yı ikinci vatanı olarak gören bu
fakirin onlara acizane tavsiyesi mutlaka Srebrenitsa’ya gitmeleri oldu. Elimde
olsa kendi okulumdaki öğrencilerimi mesela Çanakkale’ye götürür ve anlatırdım
şanlı ve acı dolu tarihimizi; buradaki öğrencilerimi de alır Srebrenitsa’ya
götürür ve çok yakın bir tarihte atalarının yaşadığı katliamı tüm gerçekliğiyle
gösterirdim.
Duvarda:” Kendini bulmak isteyen
buraya gelsin.” yazıyordu. Ben ne kadar anlatsam heybemdeki kelimeler yetmez.
Siz mutlaka ömür defterinize bir SREBRENİTSA yolculuğu ekleyin. Ama öyle turist
gibi değil. Tarihini bilerek ve acısını yüreğinizde hissederek.
*”Kanın ve Balın Ülkesi” Angelina
Jolie’nin çekerek savaşı ve Srebrenitsa katliamını anlattığı acı bir aşk
hikayesi olan filmi. Böylece Bosna’ya maddi ve manevi büyük yardımda
bulunmuş.
** Savaşı anlatan bir ağıt. Bunu
ilk dinlediğimde sözlerini anlamadığım halde acıyla dolmuştu yüreğim ve
ağlamıştım. Lütfen bu yazıyı, bu ağıtı dinleyerek okuyun ve acıyı yüreğinizde
hissedin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder