SINANMANIN GÖLGELİ DALGASI/Fazlı BAYRAM



gölgeler kürek kemikleri
dolunay ve taş
her bakış cehennemlerine bir daha ateş
yükünün ağır olduğunu biliyorsun devlerin
incileri dökülmüş bir merhametin yolcusu
başkalarında karanlık bir dağ çıbanı sandalısın

aşkı yok sayarak tıkanmış damarların
baharın ve ayların
sonra uyuya kalmış çocukların
sümbül ve reyhanların hesabına
ayrılığa düşman basan kör zümreyle
ve tohumla birlikte
kangren kol ve ayakların akşamında
sabaha çıkmazcasına böylesin

neden böylesin esrük ve savaşçı
uykusuz ve yorgun
sonra leyla kuşanıp bu halinle mecnuna
neden saldırırsın anlamadım

gölgelerin ve baktığın gölgelerin
ne anlatıyorsa sana ben
ve ben ile başlarken saçmalıklarda
kendini arayan zavallı kaderin aynasından
yardımcı olmuyorsan gölgene
bu sen değilsin

kır oturduğun masayı
bir parça kağıdı ve kalemi
kağıt kırıldı kalem o keza
masa hala hüzzam mavrasında
cahil cahil aç avuçlarını tabela yırtıcılarına
onun da gölgesi muhal

ovala şu gözlerini
sövecek bu kadar çok şey varken
hala şalvar ceplerinden çekirgeler fışkırıyorken
ve hayat yalnız gölgelerden ibaretken
ellerin asanı kuşanmış yıldızların bekçisiyle
beşik bomboş bakarken odaya
kıvranma gölgene gel aslında aslın budur

dağlara bu kadar yalın olmanın cezası
bir resim ve bir heykel
işte sana son sözüm yastığın eczası
kimilerinin yağmur altında kalmış tuz gibi
önümüzde eriyenleri var

aşkın pazarlar ortasında ipliğin gibi
ne halin varsa gör helalini
bu seğirmelerin aldanmışlığında
gölge ve aşk ve şarap kokusuyla yaşamak
yaşamak mı bak bakalım bak da bil bakalım
aç karınları saya saya bitirebilecek misin bakalım?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder