ŞAİRİN GÜNDÖNÜMÜ-3 / Mehmet MORTAŞ

Kardeşler! ' deseydim 'Kardeşlerim! ' 
'Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan 
'Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan 
Bakın yaklaşıyor…' 
yazık, şairler kadar cesur değilim 
İsmet Özel

Ah şair bu yaşamlar sahile vuran irin dalgaları ile besler kendini. Cehenneme ulaşmanın en meşru yolu, kin ateşi ile kin bahçelerinde naralar atarak dolaşmak. Bu nedenle teninde altın rengine boyanmış yazdan kalma güneş izini bulamazsın. Gözlerinde kırağı çalmış mevsimleri öyle ki hiç bulamazsın. Girdin şehrin en zayıf noktasından. Fakat yel değirmenlerine karşı koyan bir Donkişot değil halin bilesin. Krala karşı mücadele eden robin hood hiç değil. Mekanik medeniyetin hayal üstü kahramanı Süpermeni hiç aklına dahi getirme. Ki modern medeniyetin kahramanları seni öldürmeye gelebilir, hayallerini, ruhunu, şiirlerini işgal edebilir. Anlaşılmaz bir trans haline girersin heybendeki azığın tel tel dökülebilir. Eğer şiirlerin, kelimelerin gücün yetmiyorsa, modernizmin kahramanları, yaşam alanını, ruh dünyanı, değer verdiğin her şeyini tarumar etmek istiyorsa aşağıdaki kıssayı dinle.
Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: “Ey kavmim, elçilere uyun” dedi.
“Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.”
(Yasin: 20-21)

Bakırdan gökyüzünün üstünde altın rengine boyanmış güneşin ışıkları, irinden dalgaların kavislenerek linç edilmiş deriden giydirilmiş evlere vurduğu sahildeydik. Kelimeler çuvala konan mızrak gibi sığmıyordu heybemize. Rahatsızlıklarını her halükârda belli ediyorlardı, debeleniyorlardı baharı gören bir kısrak gibi. Seninde yüreğin okyanuslar gibi debelensin şair. Kendini okyanusta bir damla olarak gör ve mütevazi ol kibrinden debelenen kelimelere aldırma. Okyanusu bir bardak suya hapsetsen dahi kendini büyük görme. Gir korkusuzca irinden sahile sırtını dayamış şehre. Gir şehrin en zayıf noktasından yani ölümün istatistiği verilere dayanmayan yerinden. Batıya hayran hayran bakan taşeron beyinler gibi olma. Heybendeki kelimeler yüreğini çepeçevre çevirsin. Her türlü görsel ve işitsel saldırılara karşı korusun tarumar olmaktan. Hani ateşten denizi mumdan gemiler ile geçmeden önce hazırlamıştın kendini. Derin mi derin bir kelimenin hayaline düşmüştün. Günlerce çile çekmiş, ham olma halinden kurtulmuş gönüllerde pişirilmiş sözcükler hazırlamıştın da heybene koymuştun. Sözcüklerinle güneş gibi ol şair, şehrin buz gibi havaya bürünmüş sokaklarında kusurlara bürünmüş hayatlara karşı gece gibi. Burada zaman her gökdelenin en kuytu yerinde pusudadır. Aniden çıkan kuzey poyrazı gibi vurur seni sırtından. Eğer vurulursan camekânların zalim yüzüne yavaş yavaş dipsiz bir kuyunun önünde duruyorsun demektir. İnsanları vahşi cazibesi ile çektiği gibi senide çeker hayalden kurulmuş bir zevk ve eğlenceden olan devasa çarkına. Şiirlerin ile öğüt vermeye geldin gönülleri fethetmeye ama burada öğütte şiirde peri perişan. Çöplüklerde tonlarca kelimeler yığılıdır. Kimisi pas tutmuş mekânsız caddelerde yuvarlanır anlaşılmaz sesler çıkararak, kimisi kitapların anlaşılmaz yerlerinde gezinir kitap yüklü arabalara binerek, kimisi ve de en önemlisi yığınların beyinlerini meşgul eder patlamaya hazır bir saatli bomba gibi. Gökdelenlerin gölgesindeki kadavralar tıbbi terimlerin bilmecesidir. Kin ateşi ile yaşar insanlar suskun bakışlar arasında. Bu öyle bir kin ateşi ki hiçbir medeniyet barınmaz, hiç bir şehir ayakta duramaz yerle bir olur bütün yaşamlar. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder