İç söz
Karanlık kilit, yokluk kadar bir cam, aynalar kırık
Dilden beter kerpetenler çıkarır çivileri ancak
Salıncak kadar yalnız, urganın bağlandığı dal
Kaç taşa kaç kişi düşer; yağmur bir daha gelirse şükür
Kaç anne birlikte ağlar? Salacada uzanmış Filistinli çocuğa
Boncuğa değmeden gözü kurşunlar saydı
Annenin elinde bir boncuk olsaydı
Mavi kurdalede bir emzik, bayrak olurdu göklere
Yere değmeden kurşun, uçaklar hangi ülkeye hovarda
Dağlarda savrulan tüyleri kuşların
Ürkek bakışların, bağlanan taşların ardınca ağladı anneler
Yerler ve gökler ve sular şahit göz yaşlarına.
Naşına salâlar biriktirir gök, ve toprak ve hasret ve çamur
Hamur pişmiş, on bir ay kadar yakın sultana ve cana
Hangi yana doğrulup da baksa babam sefil bir hale kefil
Efil efil ezanlar eser minarelerden, saba makamı sonra güneş
Diriliş ilk ışıklarla, yatak içinde leğene dökülür abdest suları
Annem kadar bir hüzün, yüreğime akar kollarından annemin
Benim yüzüm haykırır titreyen sesine. Sukûtun tersine bir ağıt
Kağıt kalem kadar soylu bir dimağ, bölünen sesleri arar
Yarar toprağı tohum, yokluğum üzre türküler haram
Yaram kadar merhem, muhtaç bana şimdi, toprak soğudu
Ağıdı kadardır yüreği; anneyse okuyan beni.
Çığlığı üşümüş anneler, sıcak dualarla ısıttı yavrularını
Karnı burnunda kurduğu hayal gerçek şimdi
Aşermiş gibi yakın, toprağa ve yaprağa ve ağaca
Onca yalnızlığın sonunda, kalabalık serviler uğuldar
Çok aşk, tarla bereket, zümrüt yeşili yaprak
Korkarak attığım adımlarıma yol süvari
Cümle sahabe, o kadar sabi, kalabalık ortasında annem
Bir görsem en derin rüyalarda yâri
Havari kesilir, beynimi yol eden düşünceler
Bir kere, bir kere daha haykırıyorum anne gel
Geceler yolculuk, ardınca karanlık bırakmayan dervişlere.
Dış söz
Fırtınalar parçalar çatısını, depremler deler kurduğum yapıyı
Kapıyı kapatıp oturmuşum bir köşede
Türküler söylerim geçmişe ve geleceğe.
I
Hasta anneler ülkesinde yetimdir yüreğim
Üşüyeceğim anne baksana yüzüme
Ellerim ve yüreğim ve aklım üşüyecek
Düşleyecek ne varsa düşledim.
Şimdi hasta anneler ülkesinde bir prensim
Dersim, annemin gözlerini ezber etmek
Okumak ne varsa orada
Ankara’da bir hastane avlusunda
Biriktirdiğim gözyaşlarıma karıştırmak okuduklarımı
Dilekçemi sunmak, uyuşan dizlerimden çekilen kanla
Canla başla biriktirdiğim umutlarıma bir yenisini katmak
Haykırmak içimin derinliklerine sonra
Annemin elinden öptüğüm duaların üstüne
Tüm bunların üstüne umutlarımı, gözyaşlarımı koymak
Doymak, anne bakışlarının en derinine
Zayıf ferine aldırmadan gözlerinin, bebekliğimi görmek orada
Bir tebessümle büyüyüp, aldığım şefkati geri sunmak cömertçe
Mertçe yaptığım sokak kavgaları dönüşü ve bir bisikletten düşüşü
Dizimdeki yara ile anneme sunduğum acıların;
İleriki yaşlarda çektiğim sancıların, anne şefkatiyle tedavisinin,
Bedelini öder gibi, sunmalıyım kat kat şefkati.
Bayati bir şarkıdan alınmış bir mısrayı, ya da hüzzam bir faslı
Dinler gibi geçmeli çocukluğum gözlerimin önünden.
Hasta anneler ülkesinde ölmekten korkarım
Her yer soğuk donarım
Lakin yüreği sıcak, ıpılık bakar gözleri annemin
Ninemin saçlarını mı almış ne! Ap ak
Korkarak bakışımdan, ben bile ürkerim, saçlarına annemin
Ninemin gidişi gibi el sallamakta beyazlığı
“Saçları ak olunca nine olur anneler
Nine olunca ölür anneler” diye bir söz duymuştum
Hayır! ben uydurmuştum; yok böyle bir söz
Öyleyse içimdeki köz, neden yanar ha bire?
Sedire uzanmış babam neden kaygılı ve üzgün?
Dünyanın bütün anneleri hasta gelir bana
Dayana dayana biriktirdiğim acılar ve sancılar
Birlikte saldırır bütün azalarıma
Neden acı çekilince bitmez? Dayandıkça birikir?
Zikir çeken dervişler gibi kaplar ruhumu cezbe
İzbe bir köşesinden odanın, ağlarım göklere ve yere
Annelere adanmış şiirler söylemeliyim ve bebeklerine hasret annelere.
Hasta anneler ülkesinde kalmaktan korkarım
Yakarım yarım kalmış bir şiiri, annemin hatırına
Annemin hasta kartına notlar alan hemşireyi
Kaç mısra ile yazabilirdim ki?
İki satır reçeteyi, on günde yazan doktoru ya da
Rüyada bile olsa koşsaydım annemle, ayaklarını görürdüm
İşte o zaman annem de hürdü, ben de hürdüm
Şimdi gördüğüm; varla yok arası ayakları annemin
Amin diyerek sonunda, öğrendiğim duaların hepsi anneme şimdi
Bir hüseyni şarkı gibi,
Ağıtlar yakar annenin biri
Çalışmaz ayağı ölü ayakları gibi, oysa yüreği dipdiri
Annem yatar başucumda, bakarım
Annemin yüreğiyle anneme ağıtlar yakarım.
Hasta anneler ülkesinde çocuk olmaktan korkarım
Oyuncaklarım ne ki annem olmadan
Annem olmadan artık çocuk olamam ben
Ney gibi inleyen sesi annemin
Ah anne... Hep üzerimde olsun isterim ellerin
Türkülerin en acıtan yerinde
Sen gelirsin aklıma
Duaların kaplamalı varlığımı
Kanımı dondurmalı ikazla bakınca gözlerin
Sözlerini takıp kulaklarıma, yollar aşmalıyım.
Hasta anneler ülkesinden gelmekten korkarım
Yanımda olmadan annem, çıkamam hiçbir yola
Her şeye hasta annemin gözlerinden bakarım
Korkularım cam kırığı, bir aşure tası kadar bereketli
Umutlarıma koşmalıyım, haykırmalıyım sonra habbe habbe
Tespihi arşınlayan parmaklarım akmalı zamana
Ezana yakın bağdaş kurarak bekleyen babamın saçları
Karışmalı ruhumun derinliklerine, abdest ıslaklığıyla
Yayla yollarında bıraktığım çobanlığım
Ya da amele çocukluğuma dönmeliyim belki
Ak çadırların kararan direkleri, tarlalara dönüşürken
Çocukluğumdan dönüşen adam bu mu? Ürkek kaygılı
Hasta anneler ülkesinin sakini, bu adam ben miyim?
Nergis toplamak için yürüdüğüm dağlar
Bir sümbül için tırmandığım kayalardan ne kaldı
Ah çocuk olsam, sapasağlam olsa annem yanımda
Yürüsem kırlara baharda.
Şimdi kitaplarda
Görmek ağırıma gidiyor tüm bunları; bu güzellikleri
Hasatı kalkmış harman yeri kadar yalnız kaldı yüreğim
Bir de kitaplarım, öykülerim, şiirlerim
Elimde kalansa, hasta anneler ülkesindeki prensliğim.
II
Çocuk oluversem, biliyorum annem taze gelin olacak
Salıncak, oyuncak hepsi emrime sunulacak
Annem hasta olmayacak.
Yeniden öğrenecek olsam da cüzü
Gecelerinden korktuğum gündüzü
Annemle yaşamak vardı
Geçirdiğim güzel günlerin hepsi
Annem kadardı.
Mevsimler;
Annem hastalanınca kış,
Annem iyileşince bahardı.
Kanadı gözlerim; hadi sil anne
Ben Afrika’nım; yüreğin Nil anne
Komşun olayım da gittiğin yerde
Görünce orada; beni bil anne
Şiirler söyledim, yazılar yazdım
Her telifimde; sendendir dil anne
III
Yüksek servilerin altında, anne cenazeleri beklerken devler
Çocuk hıçkırıklarıyla dolar, annesi ölen evler
Annem dönecek diye bekleye dursun çocuklar
Dönmeyen annelere şahittir, kabir başındaki serviler.
Nice yolcular geldi, hepsi de gitti mutlu ve bahtiyar
Her diyar izler taşır onlardan ve tatlı hatıralar
Bakarlar gidenlerin arkasından kalanlar
Anlarlar ki baki değil hayat ve bir baki hayat var
Şimdi gidenler kadar kalanlar da bahtiyar.
‘Essalât-ı hayrın minen nevm’i müezzinle söyleyen anneler
Her geceyi gündüze, dipdiri dualarla teslim ederler
O günlere erişecek gelinler, eleğini duvara asmış nineler;
Bilirler ki, birer birer koşacaklar çağrına; erlerine bile danışmadan
Ey dağlar şahidi sizsiniz, hasta annelerin çağlayan kalbinin.
Sen varsın ve birsin ey yar, sana gidince yol, aşk da var
Anne kadar özleyince aşkı; yol bulur, gitmek isterse insanlar
İşte yol, koşmalısın, hazır buna ruhun
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun.
Dilden beter kerpetenler çıkarır çivileri ancak
Salıncak kadar yalnız, urganın bağlandığı dal
Kaç taşa kaç kişi düşer; yağmur bir daha gelirse şükür
Kaç anne birlikte ağlar? Salacada uzanmış Filistinli çocuğa
Boncuğa değmeden gözü kurşunlar saydı
Annenin elinde bir boncuk olsaydı
Mavi kurdalede bir emzik, bayrak olurdu göklere
Yere değmeden kurşun, uçaklar hangi ülkeye hovarda
Dağlarda savrulan tüyleri kuşların
Ürkek bakışların, bağlanan taşların ardınca ağladı anneler
Yerler ve gökler ve sular şahit göz yaşlarına.
Naşına salâlar biriktirir gök, ve toprak ve hasret ve çamur
Hamur pişmiş, on bir ay kadar yakın sultana ve cana
Hangi yana doğrulup da baksa babam sefil bir hale kefil
Efil efil ezanlar eser minarelerden, saba makamı sonra güneş
Diriliş ilk ışıklarla, yatak içinde leğene dökülür abdest suları
Annem kadar bir hüzün, yüreğime akar kollarından annemin
Benim yüzüm haykırır titreyen sesine. Sukûtun tersine bir ağıt
Kağıt kalem kadar soylu bir dimağ, bölünen sesleri arar
Yarar toprağı tohum, yokluğum üzre türküler haram
Yaram kadar merhem, muhtaç bana şimdi, toprak soğudu
Ağıdı kadardır yüreği; anneyse okuyan beni.
Çığlığı üşümüş anneler, sıcak dualarla ısıttı yavrularını
Karnı burnunda kurduğu hayal gerçek şimdi
Aşermiş gibi yakın, toprağa ve yaprağa ve ağaca
Onca yalnızlığın sonunda, kalabalık serviler uğuldar
Çok aşk, tarla bereket, zümrüt yeşili yaprak
Korkarak attığım adımlarıma yol süvari
Cümle sahabe, o kadar sabi, kalabalık ortasında annem
Bir görsem en derin rüyalarda yâri
Havari kesilir, beynimi yol eden düşünceler
Bir kere, bir kere daha haykırıyorum anne gel
Geceler yolculuk, ardınca karanlık bırakmayan dervişlere.
Dış söz
Fırtınalar parçalar çatısını, depremler deler kurduğum yapıyı
Kapıyı kapatıp oturmuşum bir köşede
Türküler söylerim geçmişe ve geleceğe.
I
Hasta anneler ülkesinde yetimdir yüreğim
Üşüyeceğim anne baksana yüzüme
Ellerim ve yüreğim ve aklım üşüyecek
Düşleyecek ne varsa düşledim.
Şimdi hasta anneler ülkesinde bir prensim
Dersim, annemin gözlerini ezber etmek
Okumak ne varsa orada
Ankara’da bir hastane avlusunda
Biriktirdiğim gözyaşlarıma karıştırmak okuduklarımı
Dilekçemi sunmak, uyuşan dizlerimden çekilen kanla
Canla başla biriktirdiğim umutlarıma bir yenisini katmak
Haykırmak içimin derinliklerine sonra
Annemin elinden öptüğüm duaların üstüne
Tüm bunların üstüne umutlarımı, gözyaşlarımı koymak
Doymak, anne bakışlarının en derinine
Zayıf ferine aldırmadan gözlerinin, bebekliğimi görmek orada
Bir tebessümle büyüyüp, aldığım şefkati geri sunmak cömertçe
Mertçe yaptığım sokak kavgaları dönüşü ve bir bisikletten düşüşü
Dizimdeki yara ile anneme sunduğum acıların;
İleriki yaşlarda çektiğim sancıların, anne şefkatiyle tedavisinin,
Bedelini öder gibi, sunmalıyım kat kat şefkati.
Bayati bir şarkıdan alınmış bir mısrayı, ya da hüzzam bir faslı
Dinler gibi geçmeli çocukluğum gözlerimin önünden.
Hasta anneler ülkesinde ölmekten korkarım
Her yer soğuk donarım
Lakin yüreği sıcak, ıpılık bakar gözleri annemin
Ninemin saçlarını mı almış ne! Ap ak
Korkarak bakışımdan, ben bile ürkerim, saçlarına annemin
Ninemin gidişi gibi el sallamakta beyazlığı
“Saçları ak olunca nine olur anneler
Nine olunca ölür anneler” diye bir söz duymuştum
Hayır! ben uydurmuştum; yok böyle bir söz
Öyleyse içimdeki köz, neden yanar ha bire?
Sedire uzanmış babam neden kaygılı ve üzgün?
Dünyanın bütün anneleri hasta gelir bana
Dayana dayana biriktirdiğim acılar ve sancılar
Birlikte saldırır bütün azalarıma
Neden acı çekilince bitmez? Dayandıkça birikir?
Zikir çeken dervişler gibi kaplar ruhumu cezbe
İzbe bir köşesinden odanın, ağlarım göklere ve yere
Annelere adanmış şiirler söylemeliyim ve bebeklerine hasret annelere.
Hasta anneler ülkesinde kalmaktan korkarım
Yakarım yarım kalmış bir şiiri, annemin hatırına
Annemin hasta kartına notlar alan hemşireyi
Kaç mısra ile yazabilirdim ki?
İki satır reçeteyi, on günde yazan doktoru ya da
Rüyada bile olsa koşsaydım annemle, ayaklarını görürdüm
İşte o zaman annem de hürdü, ben de hürdüm
Şimdi gördüğüm; varla yok arası ayakları annemin
Amin diyerek sonunda, öğrendiğim duaların hepsi anneme şimdi
Bir hüseyni şarkı gibi,
Ağıtlar yakar annenin biri
Çalışmaz ayağı ölü ayakları gibi, oysa yüreği dipdiri
Annem yatar başucumda, bakarım
Annemin yüreğiyle anneme ağıtlar yakarım.
Hasta anneler ülkesinde çocuk olmaktan korkarım
Oyuncaklarım ne ki annem olmadan
Annem olmadan artık çocuk olamam ben
Ney gibi inleyen sesi annemin
Ah anne... Hep üzerimde olsun isterim ellerin
Türkülerin en acıtan yerinde
Sen gelirsin aklıma
Duaların kaplamalı varlığımı
Kanımı dondurmalı ikazla bakınca gözlerin
Sözlerini takıp kulaklarıma, yollar aşmalıyım.
Hasta anneler ülkesinden gelmekten korkarım
Yanımda olmadan annem, çıkamam hiçbir yola
Her şeye hasta annemin gözlerinden bakarım
Korkularım cam kırığı, bir aşure tası kadar bereketli
Umutlarıma koşmalıyım, haykırmalıyım sonra habbe habbe
Tespihi arşınlayan parmaklarım akmalı zamana
Ezana yakın bağdaş kurarak bekleyen babamın saçları
Karışmalı ruhumun derinliklerine, abdest ıslaklığıyla
Yayla yollarında bıraktığım çobanlığım
Ya da amele çocukluğuma dönmeliyim belki
Ak çadırların kararan direkleri, tarlalara dönüşürken
Çocukluğumdan dönüşen adam bu mu? Ürkek kaygılı
Hasta anneler ülkesinin sakini, bu adam ben miyim?
Nergis toplamak için yürüdüğüm dağlar
Bir sümbül için tırmandığım kayalardan ne kaldı
Ah çocuk olsam, sapasağlam olsa annem yanımda
Yürüsem kırlara baharda.
Şimdi kitaplarda
Görmek ağırıma gidiyor tüm bunları; bu güzellikleri
Hasatı kalkmış harman yeri kadar yalnız kaldı yüreğim
Bir de kitaplarım, öykülerim, şiirlerim
Elimde kalansa, hasta anneler ülkesindeki prensliğim.
II
Çocuk oluversem, biliyorum annem taze gelin olacak
Salıncak, oyuncak hepsi emrime sunulacak
Annem hasta olmayacak.
Yeniden öğrenecek olsam da cüzü
Gecelerinden korktuğum gündüzü
Annemle yaşamak vardı
Geçirdiğim güzel günlerin hepsi
Annem kadardı.
Mevsimler;
Annem hastalanınca kış,
Annem iyileşince bahardı.
Kanadı gözlerim; hadi sil anne
Ben Afrika’nım; yüreğin Nil anne
Komşun olayım da gittiğin yerde
Görünce orada; beni bil anne
Şiirler söyledim, yazılar yazdım
Her telifimde; sendendir dil anne
III
Yüksek servilerin altında, anne cenazeleri beklerken devler
Çocuk hıçkırıklarıyla dolar, annesi ölen evler
Annem dönecek diye bekleye dursun çocuklar
Dönmeyen annelere şahittir, kabir başındaki serviler.
Nice yolcular geldi, hepsi de gitti mutlu ve bahtiyar
Her diyar izler taşır onlardan ve tatlı hatıralar
Bakarlar gidenlerin arkasından kalanlar
Anlarlar ki baki değil hayat ve bir baki hayat var
Şimdi gidenler kadar kalanlar da bahtiyar.
‘Essalât-ı hayrın minen nevm’i müezzinle söyleyen anneler
Her geceyi gündüze, dipdiri dualarla teslim ederler
O günlere erişecek gelinler, eleğini duvara asmış nineler;
Bilirler ki, birer birer koşacaklar çağrına; erlerine bile danışmadan
Ey dağlar şahidi sizsiniz, hasta annelerin çağlayan kalbinin.
Sen varsın ve birsin ey yar, sana gidince yol, aşk da var
Anne kadar özleyince aşkı; yol bulur, gitmek isterse insanlar
İşte yol, koşmalısın, hazır buna ruhun
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder