İNCİNİN DIŞINDAKİ DÜNYA, BELKİ DE İÇİNDE/ Hidayet BAĞCI


Bu bâzâr içre düşmez dâne-i eşküm gibi gevher
Gel ey cân riştesi şimden girü dürr-i Aden den geç
Baki 

“Bu pazarda gözyaşlarımın tanesi gibi bir inci bulunmaz. Ey can ipliği gibi olan sevgili, gel bundan böyle Aden incisinden geç!”

Gülşeker biliyor musun?

Baki’nin bu beyitte ne demek istediğini anlamak için durdum, düşündüm bu satırlarda ve dilimden kulağıma sonra da kalbime kayıp giden bir türkünün dört kelimesi dokundu dünyama…

“Kar yağar kar üstüne” türküsü sana yazacaklarımı anlatır mı bilemiyorum. Bu türkü ve Bâki’nin bu mısraları ne kadar sâfi… Karın kar üstüne düşmesi ve can ipliği olan sevgilinin Aden incisinden geçmesi kadar fevkalade bir yorum olabilir mi?

Gülşeker biliyor musun?

Şimdi “Benim nabzım ne ki içinden ne geçer ve ben kimim?” diye dalgın düşüncelerle adımlıyorum ilerlediğim bu yolu…

İstiridye ve incinin hayatını okudum defalarca ve onu anlamak için okumaya binlerce kez “Be” harfiyle başladım. Hep başa döndüm çünkü aklımın ergenleşmesi için bu harfi defalarca sayıklamalıydım… Her şeyden önce bu harfle kainattaki her varlığın can bulduğunu kavramalıydım.

Gülşeker biliyor musun?

Biliyorsan sana soracağım sorunun cevabını iyice düşün ama defalarca tefekkür eyle…

İstiridyeden dünyaya gelen inci neden “Mim” harfine benzer? Bu soruyu cevaplamak için binlerce kez “Be” harfi söyle ki içindeki “Elif” hep sana can versin. Attığın adımlar hedefine ulaştırsın ki nabzında dolu dizgin koşan can sevgili senden, sendeki inciden geçsin…

Gülşeker biliyor musun?

Öyle insanlar görüyorum ki kendinde olmayanı söyledikleri gibi öyle de olduklarına inandırıyorlar. İkna kabiliyetleri o kadar yüksek ki olmayan bir şeyin varlığına yemin dâhi ediyorlar. Sahi sen de bana inananlardan mısın? Hayır deme, gerçeği söyle ki doğruya erdir beni…

Gülşeker biliyor musun?

Geçenlerde şöhretin afetini gördüm. Saman alevi gibi yanmaktaydı karşımda. Rüzgarların kanatlarında külleri savruluyordu. Sonra yerden bir avuç toprak aldım ve gökyüzüne savurdum. Her bir kül tanesi toprakla gökyüzünde yüzleşince o da kül olduğunu anladı. Sahi kül kimdi de kul oldu?

Gülşeker biliyor musun?

Odamın duvarına “Uzun zamandır çiçek almadığımı hatırladım” cümlesini yazdım, bu sabah. Anlayabilir misin bu mutluluğu… İşte bu mutluluğu anlatabilmek için satır satır yazmak isterdim ama ifade edemiyorum. Çünkü nabzımdan geçen elimden geleni değil kalbimden geçeni yazmamı istiyor. “Sen de mi kaderini yazanlardansın, yoksa!” deme sakın, kader dediğin anda orada dur, sadece inan…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder