Bu
bâzâr içre düşmez dâne-i eşküm gibi gevher
Gel ey cân riştesi şimden girü dürr-i Aden den geç
Gel ey cân riştesi şimden girü dürr-i Aden den geç
Baki
“Bu pazarda gözyaşlarımın tanesi
gibi bir inci bulunmaz. Ey can ipliği gibi olan sevgili, gel bundan böyle Aden
incisinden geç!”
Gülşeker biliyor musun?
Baki’nin bu beyitte ne demek
istediğini anlamak için durdum, düşündüm bu satırlarda ve dilimden kulağıma
sonra da kalbime kayıp giden bir türkünün dört kelimesi dokundu dünyama…
“Kar yağar kar üstüne” türküsü sana
yazacaklarımı anlatır mı bilemiyorum. Bu türkü ve Bâki’nin bu mısraları ne
kadar sâfi… Karın kar üstüne düşmesi ve can ipliği olan sevgilinin Aden
incisinden geçmesi kadar fevkalade bir yorum olabilir mi?
Gülşeker biliyor musun?
Şimdi “Benim nabzım ne ki içinden
ne geçer ve ben kimim?” diye dalgın düşüncelerle adımlıyorum ilerlediğim bu
yolu…
İstiridye ve incinin hayatını
okudum defalarca ve onu anlamak için okumaya binlerce kez “Be” harfiyle başladım.
Hep başa döndüm çünkü aklımın ergenleşmesi için bu harfi defalarca
sayıklamalıydım… Her şeyden önce bu harfle kainattaki her varlığın can
bulduğunu kavramalıydım.
Gülşeker biliyor musun?
Biliyorsan sana soracağım sorunun
cevabını iyice düşün ama defalarca tefekkür eyle…
İstiridyeden dünyaya gelen inci
neden “Mim” harfine benzer? Bu soruyu cevaplamak için binlerce kez “Be” harfi
söyle ki içindeki “Elif” hep sana can versin. Attığın adımlar hedefine
ulaştırsın ki nabzında dolu dizgin koşan can sevgili senden, sendeki inciden
geçsin…
Gülşeker biliyor musun?
Öyle insanlar görüyorum ki
kendinde olmayanı söyledikleri gibi öyle de olduklarına inandırıyorlar. İkna
kabiliyetleri o kadar yüksek ki olmayan bir şeyin varlığına yemin dâhi
ediyorlar. Sahi sen de bana inananlardan mısın? Hayır deme, gerçeği söyle ki doğruya
erdir beni…
Gülşeker biliyor musun?
Geçenlerde şöhretin afetini
gördüm. Saman alevi gibi yanmaktaydı karşımda. Rüzgarların kanatlarında külleri
savruluyordu. Sonra yerden bir avuç toprak aldım ve gökyüzüne savurdum. Her bir
kül tanesi toprakla gökyüzünde yüzleşince o da kül olduğunu anladı. Sahi kül
kimdi de kul oldu?
Gülşeker biliyor musun?
Odamın duvarına “Uzun zamandır
çiçek almadığımı hatırladım” cümlesini yazdım, bu sabah. Anlayabilir misin bu
mutluluğu… İşte bu mutluluğu anlatabilmek için satır satır yazmak isterdim ama
ifade edemiyorum. Çünkü nabzımdan geçen elimden geleni değil kalbimden geçeni
yazmamı istiyor. “Sen de mi kaderini yazanlardansın, yoksa!” deme sakın, kader
dediğin anda orada dur, sadece inan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder