Üniversite
birinci sınıfta okurken ”Eğitim Psikolojisi” adında bir dersimiz vardı.
Dersimize adını söylemek istemediğim “Azman” lakabıyla tanınan bir hoca girerdi.
Hocamız yaklaşık bir doksan boyunda, yüz yirmi, yüz otuz kilo ağırlığında iri
yapılı, heybetli bir insandı. Kıvırcık saçlarına, aklar düşmeye başlamış, alnı
kırışık, kaşları çatıktı. Fiziki görüntüsünün böylesine heybetli olmasının
yanında suratı da kelimenin tam manasıyla mahkeme duvarı gibi asıktı. Merdivenlerden
çıkarken hafif şiddetli deprem olmuş gibi yer sallanırdı. Dersine saatinde
nizami olarak gelir, ders saati bittiğinde de sınıftan sessizce çıkar giderdi.
Ders saatinde veya ders saati dışında hiçbir öğrenci ile konuşmaz, teşriki
mesai etmezdi. Ders saatinin tamamında dersin konusunu anlatır, güncel konulara
girmezdi. Onun dersinde hiçbir öğrenci konuşmaya cesaret edemez, laubalilik
yapamazdı. Hoca dersi televizyondan naklen yayın yapar gibi anlatırdı.
Öğrencilerin derse iştirak edeceği soru-cevap gibi yöntemleri hiç kullanmazdı.
Bizim sınıfımızın mevcudu atmış altı kişi olduğu halde Azman’ın dersinde tekrara
kalan öğrencinin çok olması nedeniyle sayımız yüzden fazla olurdu. Derse geç
kalan öğrenciler oturacak yer bulamazlardı. Hocanın ders için tavsiye ettiği herhangi
bir kaynak kitabımız yoktu. Kendisi dersi irticalen anlatır, biz de hocanın
anlattıklarını not tutardık. Dersimiz her hafta böyle verimli ve disiplinli bir
şekilde devam eder giderdi.
Ben ise
derslikte orta sıraların ön tarafında otururdum. O zaman boyum bir seksen beş,
ağırlığım doksan beş kilo civarındaydı. Sınıfın en iri yapılı öğrencisiydim.
Liseler arası güreş müsabakalarında ağır sıklette güreştiğim için adım Teyfik
olduğu halde arkadaşlarım bana “Pehlivan” diye hitap ederlerdi. Arkadaşlarımın
Pehlivan diye hitap etmelerinden rahatsız olmadığım gibi, bilakis mutlu olur,
gurur duyardım. Ayaklarım büyük olduğu için kırk yedi numara ayakkabı giyerdim.
O zamanlar kırk beş numaradan büyük ayakkabılar mağazalarda satılmazdı. Ben de
memlekette yaptırdığım kırk yedi numara ayakkabı kalıbını yanımda taşır,
ayakkabılarımı ayakkabı imalatçılara yaptırırdım. Ayakkabı kalıbını yanımda
taşımam imalatçıların hoşuna gider, fiyat konusunda bana azda olsa ıskonto yaparlardı.
Bizim sınıfın haricindeki okulumuzun diğer öğrencileri benim gerçek adımın
Pehlivan olduğunu sanırlardı. Öğrencilik günlerim yoksulluk içinde ama mutlu
bir şekilde geçiyordu
Okulumuz
eğitime başlayalı yaklaşık iki ay olmuş, sınıfımızdaki arkadaşlar kaynaşma
merhalesini tamamlamıştı. Herkes iyi kötü birbirinin huyunu suyunu öğrenmişti.
Derslerimize giren hocalar hakkında da kısmen özel bilgiler edinmeye başlamıştık.
Eğitim Psikolojisi Dersimizin olduğu bir gün zilin çalmasıyla birlikte Azman
sınıfa girdi. Biz topluca ayağa kalktık ve hocanın işaretiyle yerimize oturduk.
Hoca; “Bu
günkü dersimizin konusu, Beden Yapısına Göre İnsan Tipleri” dedi ve başladı
anlatmaya,
“Arkadaşlar!
Beden yapısına göre insan tipleri dörde ayrılır.
Bu tipler:
1-Piknik
Tip: Bunlar genellikle orta ve kısa boylu, tıknaz, yuvarlak karınlı toparlak tiplerdir.
Piknik tüpüne benzedikleri için muhtemelen piknik tip demişlerdir. Yaşamayı
seven, temiz kalpli, neşeli insanlardır.
2-Astenik
Tip: Bunlar uzun boylu, zayıf insanlardır. Genellikle içine kapanık ve idealist
insanlardır.
3-Atletik
Tip: Bunlar adaleleri gelişmiş, kalçaları dar, ince belli tiplerdir. Temel
kişilik özellikleri içlerine dönük, soğukkanlı insanlardır.” dedi ve hoca dördüncü
tipi söylemeden, açıklamadan, bana yönelerek; “Ayağa kalk bakalım, sen bu
tiplerden hangisine giriyorsun?” diye sordu.
Ben :(
biraz düşünüp, değerlendirme yaptıktan sonra) Hocam, ben bu tiplerden hiçbirine
girmiyorum; fakat siz hangi tipe giriyorsanız ben de o tipe girerim” diye cevap
verdim.
Ben
sözümü tamamlar tamamlamaz sınıfta bir kahkaha tufanı koptu. Arkadaşların
bazısı gülmenin heyecanıyla sırasından düşerken, birçoğunun da gülmenin
etkisiyle gözlerinden yaş geldi. Ben ise neye uğradığımı, ne yapacağımı şaşırdım.
Bugüne kadar Azman’ın dersinde bizim sınıfta bir kimsenin değil gülmesi,
tebessüm ettiği dahi görülmemişti. An itibariyle tılsım bozulmuş, cin şişeden
çıkmış oldu. Hocanın morali bozuldu, yüzü pancar gibi kızardı, şakaklarından
soğuk terler akmaya başladı. Sınıftaki kahkaha, gırgır, şamata beş dakika kadar
sürdü, beş dakika sonra kendiliğinden sona erdi.
Hoca çok
bozulmuş olmasına rağmen ciddiyetinden taviz vermeden devam etti:
4-Displastik
Tip: Bunların dışında kalanlara displastik tip denir. Anlayacağınız tipsiz
insanlardır diyerek ve benim odasına gelmemi söyleyerek jet hızıyla sınıftan
ayrıldı.
Ben de
istemeyerek de olsa hocanın peşi sıra odasına gittim. Kapıyı çaldım. Hocanın
“gel” sesini duyduktan sonra ceketimi ilikleyerek içeriye girdim ve kapıyı
kapattım. Hocanın gösterdiği yere oturdum.
“Hocam
buyurun” dedim
Hoca:
“Sen niye bana, sizinle aynı guruba giriyorum diyerek öğrencileri bana güldürdün”
dedi.
Ben: “Sınıfta
sarı saçlı, mavi gözlü, atletik tipli bir sürü öğrenci var. Siz soruyu niçin
onlara sormadınız da bana sordunuz hocam” dedim.
Hoca:
“Ben sana bir daha soru sormayacağım. Sen de benim dersimde konuşma. Dersi
geçmende sorun olmaz tamam mı? Dedi.
Ben:
“Tamam hocam “dedim.
Hoca: “Senin
adın ne?” dedi.
Ben:
“Teyfik Karadaş hocam” dedim.
Hoca:
“Nerelisin Teyfik” dedi.
Ben:
“Kahramanmaraşlıyım hocam” dedim.
Hoca
benim adımı ve memleketimi bir deftere yazdı. Görüşmemiz tamamlanınca hocanın
odasından ayrıldım. Kapıdan çıktığımda benim yakın arkadaşlarımdan üç kişinin
koridorun sonunda beklediğini gördüm. Arkadaşlarım hoca ile aramızda bir nizaa,
kavga, gürültü çıkarsa bana yardımcı olmak için gelmişler. Arkadaşlarımın
gösterdikleri bu davranış beni çok mutlu etti. Beni bekleyen arkadaşlarımla
birlikte sınıfa gittik. Sınıf arkadaşlarımın hepsi hoca ile benim kavga
edeceğimi düşünmüşler meğerse. Ben sınıfa neşeli bir şekilde girince sınıfın
hepsi hayal-î hüsrana uğradı. Arı kovanından çıkan oğul misali başıma
toplanarak, hoca ile ne yaptığımı sordular. Ben de aramızda geçen konuşmayı
anlatmadan çay içtik, sohbet ettik diyerek vaziyeti idare ettim. Arkadaşlar
verdiğim cevaptan çok tatmin olmadılar ama yapacakları başka bir şey de yoktu.
O hoca seni bu okuldan mezun etmez diye kara propaganda yapan arkadaşlar olduğu
gibi, “helâl olsun Pehlivan” diye bana coşku verenler arkadaşlar da vardı. Ben
bunların hiçbirine de itibar etmiyor, içten içe gülüyordum. Hadise okulun her
tarafında duyuldu. Abartılı şekillerde anlatıldı. Benim kısa sürede okul
genelinde tanınmama vesile oldu.
Hiçbir
öğrenciyi muhatap almayan Azman lakaplı hoca ile benim aramda bu vesileyle bir
dostluk oluştu. Hoca okulun farklı yarıyıllarında benim farklı derslerime
girdi. O günden sonra hocamla hiçbir sorun yaşamadım. Muhabbetimiz de okul
bitinceye kadar devam etti.
Ne zaman
sınıf arkadaşlarımızla bir araya gelip, öğrencilik yıllarımızı konuşacak olsak
bu benim “displastik tip” anısı gündeme gelir, anlatırız dakikalarca güleriz.
Böylelikle de iyi insanmış diyerek hocamızı da saygıyla yad ederiz.
Selamlar sevgiler Hocam, baştan sona yarım nefes ile okudum:) ve gerçekten çok şey uyandırıyor insanda. Şiirlerinizde çok güzeldir sizin hocam inşallah devam yayınlarsiniz saygılar
YanıtlaSilMEHMET ŞAHİN
Selamlar sevgiler Hocam, baştan sona yarım nefes ile okudum:) ve gerçekten çok şey uyandırıyor insanda. Şiirlerinizde çok güzeldir sizin hocam inşallah devam yayınlarsiniz saygılar
YanıtlaSilMEHMET ŞAHİN