Anı Hikâye-
Anam ümmi
bir kadın olduğu halde mutlu günlerimizde güzelleme, kederli günlerimizde de ağıt
ve taşlama türünde uyaklı, kafiyeli şiirler söylerdi. Kardeşlerimin beşiğini
sallarken de irticalen maniler uydurduğuna şahit olurdum. Yaşı yetmişi geçtiği
halde, halen şiir söylemeye devam etmektedir. Ben de anamdan mı etkilendim,
bizim köydeki ağıtçı kadınlardan mı etkilendim bilemiyorum ama on iki yaşındayken
hece ölçüsüyle şiir yazmaya başladım. Bundan dolayı şairliğin bana anamdan
sirayet ettiği kanaatindeyim. Lise birinci sınıfta yazdığım bir şiir Yeşil
Afşin Gazetesinde yayınlandığında nasıl mutlu olmuştum anlatamam. Üniversite
öğrencisiyken şiir yarışmalarına katılır, yarışma sonunda mansiyon ödülü alsam
dahi, sevinçten göklere uçardım. Öğretmen olarak göreve başladıktan sonra bir
ara yazdığım şiirleri kimseye göstermeden dosya arasında saklamaya başladım;
ama şair ve şiirle olan ilişkimi yaşamımın hiçbir aşamasında kesmedim.
Bin dokuz
yüz doksan altı senesinin kasım ayı ortalarında, Valilik; Adıyaman’ın il
oluşunun 42. yıl dönümü münasebetiyle Adıyaman konulu şiir yarışması düzenlediğine
dair bir duyuru yazısını okulumuza göndermişti. Ben de o zaman Adıyaman ili
Gölbaşı ilçesi Belören İlköğretim Okulunda Müdür Yardımcısı olarak görev
yapıyordum. Bu yazının ekindeki yarışma şartlarını dikkatlice okudum. Yarışmaya
katılmamda bir mahsur olmadığını gördüm. Bu tespitten sonra yarım saatlik süre
içerisinde kadim şehir Adıyaman’ımızı coğrafi, kültürel ve tarihi
zenginliklerini anlatan “Sen Adıyaman “ isimli güzelleme türü, hamasi bir şiir
yazdım. Yazdığım şiirin karalamasını odasına girerek kıymetli insan, değerli
hemşerim, okul mürdüm Ali Kaya’ya okudum. Ali Kaya yazdığım şiir için “peh, çok
güzel olmuş Teyfik“ dedi. Ben de bunun üzerine şiiri okulda kullandığım emektar
daktilo ile temize çekerek, şartnamede belirtilen kurallara uygun vaziyette Adıyaman’a
gönderdim. Gönderdiğim şiirin dereceye girmesi konusunda en ufak bir umut
taşımıyordum. Adıyaman da Adıyaman sevdalısı o kadar şair, söz yazarı kültür ve
sanat insanı varken benim bu insanlar arasından derece beklemem kırk sekiz kilo
bir pehlivanın ağırsıklet pehlivanla güreşerek yenmek istemesi gibi olur diye
düşünüyordum. Ancak, ismimin bu şiirle Adıyaman’ın kültür tarihine yazılmasını
istedim. Hadiseye böyle farklı bir cepheden bakarak şiir yarışmasına katılıp,
derece yapamamaktan mütevellit herhangi bir üzüntü yaşayamayacağım konusunda
kendimi şartlandırmıştım.
Adıyaman
konulu şiir yarışmasından dereceye girme konusunda hiçbir beklentim olmadığı
için, arkadaşlarla beraber Belören’den kiraladığımız Fazlı Özdemir’e ait
minibüsle yirmi dokuz kasım cuma günü Erciş’te görev yaparken aynı evde
birlikte kaldığım öğretmen arkadaşım Süleyman Keleş’in düğününe katılmak için
Yozgat’ın Sarıkaya ilçesinin Akbucak köyüne gittim.
Akbucak
köyüne vardığımızda düğünü yöneten bölükbaşı bizleri davul-zurna eşliğinde
saygıyla, sevgiyle ve coşkuyla karşıladı. Bizleri misafir olarak kalacağımız evlere
taksim etti. Ev sahipleri bizleri istirahat etmemiz için evlerine götürdüler. Akşam
yemeğinden sonrada düğün şenliklerine katılmak için köy meydanında toplandık.
Kasım ayının sonunda Yozgat’a kar yağmamıştı ama kış mevsimi bütün
özellikleriyle kendini hissettirmeye başlamıştı. Güneş aşar aşmaz hava eksiye
düştü. Misafir olduğumuz evdeki sobalar
aralıksız olarak hiç durmadan yanıyordu. Adıyaman’dan giderken soğuğa karşı
hazırlıksız olduğumuzdan, düğündeki seğmenler üşümememiz için bize evlerinden
kaban, palto ve mont gibi giyecekler getirdiler. Seğmenlerin getirdiği kıyafetleri
üzerimize giydik. Ben bu sırada Akbucak Köyü
gençlerinin davul zurnayla çektiği halayları bir folklor araştırmacısı gözüyle
en ince ayrıntısına kadar inceliyordum; davulcuların çaldığı makamlar,
oyuncuların yaptığı figürler, bizim güney illerine göre büyük farklılıklar arz
ediyordu. Örneğin; Kahramanmaraş’ta halaya “kaba” ile başlanırken, Yozgat’ta
halaya “ Timur Ağa “ ile başladılar. Akşam saat on civarında havanın iyice
soğuması üzerine, düğün şenliklerine köy odasında devam etmek üzere köy
meydanından ayrıldık. Köy odasında oynanan “cıncık saklambaç” oyununa iştirak
edip, iki palaska darbesiyle düğündeki dayaktan bende nasibimi almış oldum.
Gece saat on ikide misafir kalacağım eve giderek yattım. Sabah erkenden
kalkarak kahvaltımızı yaptık. Evinde kaldığımız amca, çok misafirperver, çok
kıymetli bir insandı. Minibüs şoförü Fazlı ile beni evinde rahat ettirebilmek
için imkanları ölçüsünde her türlü çabayı sarf ediyordu. Kahvaltıdan sonra
düğün evine gittik. Düğün evinde cumartesi sabah saat on civarında yüzlerce
seğmen toplandı. Bir tarafta mahsere kazanlarında düğün yemekleri
hazırlanırken, bir tarafta gençler oynamaya, halay çekmeye devam ediyorlardı.
Ben de köyün ileri gelen insanlarıyla bölgenin geçim kaynakları konusunda koyu
bir muhabbete dalmıştım.
Tam da
benim muhabbete daldığım anlarda düğünün yapıldığı köy meydanına, bir askeri araçla
bir uzman çavuş ile üç jandarma geldi. O saate kadar düğünde silah sıkılmamış,
kavga, gürültü gibi bir asayiş olayı meydana gelmemişti. Uzman Çavuş araçtan
inmeden, bir çocuk gönderip, damadın abisini yanına çağırttı. Askeri aracın
düğüne bu şekilde gelmesinden ötürü, bütün seğmenler olaya kulak kabarttı.
Uzman çavuş ile Yaşar abi konuşmaya başladılar. Biraz sonra Yaşar abi beni
yanına çağırdı.
” Teyfik
askerler seni soruyor, karakola gitmen gerekiyormuş “dedi.
Ben : “ Gitmem
gerekiyorsa hemen giderim de niye gidecekmişim Yaşar abi” dedim.
Uzman
Çavuş : “Hocam, ben konuyu bilmiyorum. Komutanımız çağırdı, kusura bakma “
dedi.
Yaşar Abi
:” Komutanım misafirimizi karakola biz aracımızla götürsek olur mu? “dedi.
Uzman
Cavuş : “ Olur tabi, bizi takip edin” dedi.
Bizim
uzman çavuşla görüşme yaptığımız esnada askeri aracın yanında toplanan kalabalık
bir hayli artmış, elli-atmış kişiyi bulmuştu. Benim gibi bir öğretmenin,
Yozgat’ta, yabancı bir memlekette Jandarmayla ne işi olabilirdi. Düşündüm,
taşındım; hesap ettim, kitap ettim, Yozgat’ta beni tanıyan okul arkadaşlarımın,
beni korkutmak için bir oyun yaptıklarına kanaat getirdim. Fakat uzman çavuşun
tavırlarından işin şaka olduğu konusunda herhangi bir sinyal alamadım.
Memlekette kötü bir durum olsa, eşimde Süleyman’ın evinin telefonu numarası
var, onu ararlardı. Benim karakola çağrılmama hiçbir şekilde anlam
veremiyordum. Bizim Adıyaman’dan gelmemiz ve jandarma tarafından karakola
götürülmemiz düğün seğmenleri ve köy halkı tarafından şüpheyle karşılanacak bir
durumdu. Böyle bir atmosfer içerisinde Yaşar abinin otomobiliyle Akbucak
Köyünün bağlı olduğu karakola gittik. Karakol komutanı beni Karakolun girişinde
nezaketle karşıladı.
Karakol
Komutanı : “Hocam kusura bakmayın sizi rahatsız ettik. Sizinle Adıyaman Vali
yardımcısı İbrahim Şeker bey görüşmek istiyor. Onun için çağırdım” dedi.
Ben : Vali
Yardımcısının benimle görüşme isteğine de bir anlam veremediysem de önemli
değil komutanım” dedim.
Karakol
Komutanı : Telefonda bir numarayı
çevirdikten sonra Sayın Valim Teyfik beyi veriyorum “dedi.
Ben : Şaşkınlıkla ahizeyi elime alarak sayın Valim
buyurun ben Teyfik Karadaş “dedim.
Vali Yardımcısı
İbrahim Şeker : “ Teyfik bey Adıyaman konulu şiir yarışmasında birinci oldunuz.
Vali bey yarın (Pazar günü) akşam sekizde yapılacak ödül törenine bizzat
katılmanızı istiyor. Bulunduğun yerin adresini Belören Jandarma Karakolundan
tedarik ettik. Sana bunu söylemek için aradım” dedi.
Ben :
“Baş üstüne Sayın Valim gelirim, kusura
bakmayın, Cuma gününe kadar bana bu konuda bilgi verilmedi. Saygılar
sunuyorum.” diyerek telefonu kapattım.
Askerlerin
düğün alanına gelmesinden, benim karakolda telefonla vali yardımcısıyla
görüşmeme kadar geçen yarım saatlik süre içerisinde beynimde kopan fırtınalar,
düşündüğüm kötü senaryolar sona erdi. Birdenbire bütün üzüntüm sevince dönüştü.
Karakol komutanının birer bardak çayını içerek, Yaşar abiyle birlikte mutlu bir
şekilde Akbucak köyüne döndük. Yaşar abi düğünde bulunan seğmenlerin merakını gidermek
için “arkadaşlar, Teyfik Bey şair bir kişi olduğu için Adıyaman da girmiş
olduğu bir şiir yarışmasında birinci olmuş, Vali de Teyfik’in yarın ödül
törenine bizzat katılmasını istemiş, karakolda bunu haber verdiler, başka
korkacak bir durum yok” şeklinde bir açıklama yaptı. Açıklamanın akabinde,
orada bulunan bütün vatandaşlar beni dakikalarca ayakta alkışladılar ve düğün
kaldığı yerden aynı şekilde devam etti.
Pazar
günü öğlen düğün programını bitirip, gelini indirdikten sonra yola koyulduk.
Sarıkaya, Boğazlıyan, Kayseri, Bünyan hattından Pınarbaşı’na kadar olan
yolculuğumuz çok güzel geçti. Minibüste düğünün kritiği, Erciyes dağının karı,
Kayseri’nin ticareti gibi konular üzerine muhabbet ettik. Pınarbaşı’ndan
Kahramanmaraş yoluna dönünce çok şiddetli şekilde yağmur yağmaya başladı. Yağan
yağmuru silmekte minibüsün silecekleri kifayetsiz kalıyordu. Şimşekler çakıyor,
hava kararıyor, gökyüzü atam bombası atmışçasına gürlüyordu. Dokuz dolambaç
mevkiinde birkaç aracın kayarak kaza yapması şoförümüzün kuvveyi maneviyesini
iyice zayıflatmış, Pınarbaşı’na kadar jet hızıyla gelen şoförümüz
Pınarbaşı’ndan sonra kaplumbağa hızıyla yola devam etmeye başlamıştı. Bu esnada akşam saat sekizde Adıyaman’a
yetişememe korkusuyla beni bir sıkıntı basmıştı. Göksun’da yağmurun
kesilmesiyle şoförümüz Fazlı Özdemir hızını maksimum seviyeye çıkarttı. Göksun,
Kahramanmaraş, Pazarcık güzergâhını ihtiyaç molası bile vermeden acele bir
şekilde geçip bizi salimen Gölbaşına kavuşturdu. Gölbaşı’nda minibüsteki diğer yolcuları
hızlıca indirip, benimle birlikte hemen Adıyaman’a hareket etti. Şoförün almış
olduğu risk ve göstermiş olduğu yoğun gayretler sonunda akşam saat yedide, yani
tören başlamadan bir saat önce sorunsuz bir vaziyette Adıyaman’a intikal etmiş
olduk.
Adıyaman
da hemen bir berbere girip hızlı bir şekilde sakal tıraşı oldum. Şoför Fazlı
Usta beni Halk Eğitim Konferans Salonunun önünde indirip, törenden sonra benim
Belediye Garajına gelmemi söyleyerek gitti. Konferans salonuna girip, program sorumlularına
geldiğimi söyleyerek, dinlemek üzere kulise geçtim. Kuliste kıymetli hemşerim,
ünlü halk ozanı Hilmi Şahballı ile tanıştık. Şahballı’ya şiir yarışmasında
birinci olduğumu söyleyince çok sevindi. Kısa bir süre sonra ismi anons
edilince Şahballı sahneye çıktı.
Hilmi
Şahballı konser programının giriş bölümünde Mevlana’nın ilminden, Yunus’un
feyzinden, Karacaoğlan’ın aşkından başladı anlatmaya, sonunda sözü bana
getirdi. Sayın Valimizin himayelerinde düzenlenen Adıyaman Konulu Şiir
Yarışmasında öğretmen hemşerim Teyfik Karadaş birinci olmuş, ikinci olsa zaten
ayıp olurdu diyerek ödül töreni başlamadan beni onura etmiş oldu. Şahballı’nın
konser programı sona erince ödül törenine geçildi.
Program
sunucusunun “Adıyaman’ımızın il oluşunun kırk ikinci yıl dönümü nedeniyle
düzenlenen şiir yarışmasında birincilik ödülüne layık görülen Gölbaşı Belören
İlköğretim Okulu Müdür Yardımcısı şair-öğretmen Teyfik Karadaş’ı “Sen Adıyaman” isimli şiirini okumak üzere
kürsüye davet ediyorum” şeklindeki anonsu üzerine sahneye çıktım. Dokuz kıtalık
“Sen Adıyaman” şiirinin her kıtasını okudukça, salonu dolduran Adıyamanlılar
beni ayakta alkışlıyor, Teyfik, Teyfik, sloganlarıyla konferans salonu inletiyorlardı.
Şiiri okuyup sahneyi terk edeceğim anda program sunucusu “ Teyfik Kardaş’ın
ödülünü vermek üzere Sayın Valimizin eşleri Aysel Çalışıcı hanımefendiyi
sahneye arz ediyorum” şeklinde bir anons daha yaptı. Aysel Çalışıcı hanımefendi
sahneye gelerek beni tebrik ettikten sonra adıma düzelenmiş başarı belgesi ile
birincilik ödülü olan altını kapalı bir karton kutu içinde bana takdim etti. Ödül
töreni tamamlanıp ben sahneden ayrılacağım sırada Gölbaşı Kaymakamı Şeref Ataklının
sahneye gelip, bana sarılarak tebrik etmesi sevincimi zirveye çıkarttı.
Adıyaman Valisi Kadir Çalışıcı yanında oturan bir il müdürünü kaldırıp, beni
yanına oturtarak benimle sohbet etmesi esnasında yaşadığım gururu kelimelerle
anlatamam. Böylesine muhteşem bir atmosfer içinde Vali beye olan saygım gereği
program bitinceye kadar zafer kazanmış komutan edasıyla konferans salonunda
bekledim. Program sona erince protokol üyeleriyle vedalaşarak salondan
ayrıldım.
Araç
parkına giderek minibüse bindim. Benim minibüse binmemle birlikte şoför Fazlı
Özdemir Gölbaşı- Belören istikametine hareket etti. Ödül şartnamesine göre birinci
olan şaire bir cumhuriyet altını verilecekti. Adıyaman şehir merkezini biraz
dışarı çıkınca ödül olarak verilen altın kutusunu cebimden çıkarttım. Bir de ne
göreyim bana verilen kutunun içinden bir cumhuriyet altını yerine çeyrek
cumhuriyet altını vardı. Bunun üzerine şoför Fazlı hemen geri dönelim, itiraz
edelim hocam dedi. Ben hayır olmaz, geri dönmemiz görgüsüzlük olur, beni küçük
düşürür dedim ve yolumuza devam ettik. Benim için böylesine güzel geçen bir
gecenin sonunda Belören Kasabasındaki evlerimize ulaştık.
Benim
Adıyaman konulu şiir yarışmasında birinci olmam Belören Kasabasında, Gölbaşı
ilçesinde büyük yankı uyandırdı. Ben Belören’de, Gölbaşı’nda ve bütün Adıyaman’da
halkın gönlünde büyük sevgiler kazandım. Ödül olarak aldığım çeyrek altını ihtiyacıma
binaen harcadım ama benim için çok büyük manevi değeri olan başarı belgesini yıllardan
beri gözüm gibi sakladım. O gün bu gündür Adıyaman halkının gönlünde bazen
Pehlivan Hoca, bazen Şair Teyfik olarak zirvelerde yaşadım.
Adıyaman
YanıtlaSilBen seni bu kadar bilmezdim ezel
Yaşantın mutfağın kendine özel
Tarihin coğrafyan her şeyin güzel
Saklı bir cennetsin sen Adıyaman
Unutamam orda geçen günleri
Çok kokladım bahçendeki gülleri
Harikadır Gölbaşının gölleri
Turizm kentisin bil Adıyaman
Çelikhanın tütününden çok içtim
Yüzer adasıyla karşıya geçtim
Nemruta çıkınca kendimden geçtim
Dünyada emsalin yok Adıyaman
Çaylarında köprüler var tahtadan
Menzile giderken geçtim Kahtadan
Sondajların çalışıyor durmadan
Petrol senden çıkar ey Adıyaman
Ormanlarda ince kalın dalın var
Sinciğinde kara kovan balın var
Gergerinde el dokuma halın var
Motifin güzeldir can Adıyaman
Besnindedir eğitimin bayramı
Bütün dünya üzümüyün hayranı
İnsanların cömert sever ikramı
Misafirperversin duy Adıyaman
Ayarını güzel yapar ustalar
Çiğ köfteyle şifa bulur hastalar
İlkbaharda yeşillenir tarlalar
Çiftçiyi o zaman gör Adıyaman
Taşıdın Samsatı başka yerlere
Tut pekmezin destan olmuş dillere
Gençlerin gidiyor gurbet ellere
İşsizliğe çare bul Adıyaman
Türkülerin tüm dünyada söylenir
Güzellerin halay çeker eğlenir
Müzikli gecen var harfane denir
Bir kültür şehrisin gül Adıyaman
Kalem alır haritanı çizerim
Cenderede Karakuşta gezerim
Barajını Nissibiden geçerim
Bir de feribotun var Adıyaman
Şair Teyfikiyem sen beni anla
Benim saydıklarım denizde damla
Şükrettin her zaman gerçek imanla
Kadim bir bölgesin yar Adıyaman
Teyfik Karadaş