CENAZE / Murat TÜRKMENOĞLU



Hikâye





Vefat haberini aldığımda öğle ile ikindinin tam ortasıydı. Nisan güneşinin sıcaklığını iyice hissettirdiği günlerden biriydi. Üzerimdeki kahverengi fitilli kadife ceket havayla hiç uyumlu bir seçim yapmadığımı söylüyordu bana. Gerçi Nisan ayı oldum olası böyledir, kıyafet seçiminde insanı yanıltmak yönünde bir şöhreti vardır. Sabah evden çıkarken giydiğin sabahın havasına göre isabetliyken, öğlen vakti seni pişman eder ve akşama doğru şükrettirir. Arabanın içinde bu hâl üzere beklerken bana doğru gelmeye başladı Sema. Kucağında Ahmet olduğu halde araladığım kapıyı zorlanarak kendine doğru çekti, Ahmet'i usulca bana doğru uzattı ve sırtında artık kendisiyle bütünleşen çantasını çıkarıp eline aldıktan sonra ön koltuğa oturup yerleşmeye çalıştı. Bu arada ben de kısa bir süre Ahmet'i oyaladıktan sonra emanetin diğer bekçisi olan annesine teslim ettim. İlk önce anlam veremediğim bir sessizlik oldu. Sema'ya döndüm ve ona bakınca bakınca birşeyler olduğunu hemen anladım. Evliliğimizin üzerinden uzun yıllar geçmemesine rağmen birbirimizin hal ve tavırlarından çıkarım yapabiliyor çok yüksek oranda doğru tahminlerde bulunabiliyorduk. Vereceği cevabı nereden bilebilirdim.

- Bir şey mi oldu?

Yüzündeki acıyı görebiliyordum.Bana dönmeden üzgün bir ifadeyle konuştu.

- Leman yengem vefat etmiş.

Ağlamaklı oldu. Bu habere çok üzüldüğü her halinden belliydi. Başkalarını bilmem ama vefat haberlerini ilk duyduğum an daima içim cız eder, üzülürüm. Acaba vefat eden kişi dünya hayatını faydasız uğraşlarla mi tüketti veyahut Allah'ın rızasını kazanacak işlerle uğraştı mı? Sonu belli olan istikameti düşünerek hayırlı bir ömür geçirdi mi? 

Vefat edenin arkasından her zaman söylediğim gibi "Allah rahmet eylesin" dedim; fakat Yengesinin Sema'nın hayatındaki önemini bildigim ve üzüntüsünün yüksek olduğunu gördüğüm için cenazeye katılmamızın yerinde olacağına karar verdim. 

Yola çıktık. Cenazenin defnedileceği şehir araba ile 1 saatlik mesafedeydi. Cenazenin ikindi namazına müteakkip kaldırılacağını biliyorduk. Rahatlıkla yetişeceğimizi düşündüm. Yoldayken Sema'ya dilim döndüğünce ve bildiğim kadarıyla hakkı ve hakikati anlatmaya çalıştım.

Cenaze namazının kılınacağı camiye zamanında ulaştık. Bizimkileri gördüm hemen, yanlarına gittik. Sema çocukla beraber annesinin yanına geçti. Sarıldılar.

Merhume musallanın üzerindeydi. Bu fani hayatta uğranacak son durak. İnsanın hayatı iki ezan arası kadarmış. İkinci ezanın okunmasına az bi vakit kalmıştı. Eş, dost, akraba giderek kalabalıklaşıyordu. Usulca etrafı izliyordum ve evet görüyordum ,yüzlerde, duruşlarda, kalplerde, başlarda, dudaklarda hayat devam ediyordu. Kalpler hala atıyor, ruha teslim bedenler hala nefes alıyordu. Bir tek az ötede tahta, soğuk tabutun içinde yatan beden nefesten mahrumdu artık, fakat bundan kime ne...

Burası dünya
Ne çok kıymetlendirdik
Oysa bir tarla idi
Ekip biçip gidecektik..

Cahit Zarifoğlu


Caminin avlusundan taşan cemaat durdu imamın arkasında. Ön sıra uzadıkça uzamıştı. Ben en sağ baştaydım. Fiziksel olarak uzak olsam da, gönlüm yakındı. Gönlüm dündeydi, maziyeydi, kederdeydi. Gönlüm faydasız ve zülümle geçirdiğim zamana ağlıyordu. Bir ağızdan Allah' ın selamı ve rahmeti üzerine olsun dedi cemaat. Diller haklarını helal ettiklerini söylediler ve peki ya gönüller?

Geriye çekildik, bir kısım cemaat (merhumenin oğullarının da içlerinde olduğu) tabutu omuzlayıp cenaze arabasına taşıdılar. Cenazenin defnedileceği yere biraz mesafe vardı, lakin kayınbabamla beraber ben ve birkaç kişi yürümeyi istedik. Uzun uzun çamların gölgesi altında yürürken bir sessizlik kapladı. Belki de herkes benim düşündüklerimi düşünüyordu o an. Bir gün gelecek bugün burada toplanan herkes o son ezanı duyup kendinden yaratıldığımız mübarek toprağın altına girecekti ve kim bilir devamı nasıl olacaktı...

Mezar yeri önceden açılmıştı. Görevliler dışında cenaze yakınları da mezarın etrafındaydı. Yaşlıların ve kadınların oturmaları için küçük beyaz taburelerden getirmişlerdi.Toprak kıyamete kadar evsahipliği yapacağı yeni konuğunu bekliyordu.

Cenazenin etrafındaki çemberde bulunan herkes ne yapacağını bilir bir eda ile hareket ediyordu. İki kişi mezarın içerisindeydi, merhumeyi tabuttan alıp onlara yavaşça onlara uzattılar. Merhumeyi kabre koydular, önceden hazırlanmış ince kesim tahtaları uygun bir şekilde üzerine yerleştirdiler. Bu cenazeye karşı bir saygıydı. O artık nefes almıyordu, fani hayattan ebediyete göçmüştü, fakat islamda cenazeye hürmet vardır, onu incitmeden son vazife yerine getirilir. 

Toprak yer yer insanların kalpleri gibi katılaşmıştı ve adam kazmayla toprağın kalbine darbeler indirdikçe, sanki çevresinde toplanıp,el bağlayan insanların kalpleri de yumuşuyordu. Ya da bana öyle geliyordu...


1 yorum:

  1. Sizin en hayirliniz ölümü en cok hatirlayaninizdir demiş peygamberimiz hatirlattigin için sagol muradım ��

    YanıtlaSil