Haberi getiren makam şoförüne hâkimin nasıl biri
olduğunu sordum “Eke bir adam.” dedi. Tamam. Belli ki adam; bizi, adı sınıf
başkanı tarafından tahtaya yazılan suçlu öğrenci misali karşısına geçirip, bir
iki hukukî terimi sündürüp, ağdalayıp korkutacak, nefsini tatmin edecek. Muhtemelen
benden sonra yanına gelen hâkim ve savcılara kendisini övmek için laf biriktirecek.
Bir belediye başkanına nasıl fırça attığını ballandıra ballandıra anlatacak. Haşa
kimseyle ego yarıştıracak durumda değiliz Elhamdülillah. Nefsimiz ayaklarımızın
altındadır da… Olsun… Canım bir hâkimden de fırça yemeyelim. O da eksik kalsın.
Sonra davasına, keşfine geldiği adamlar zaten “benim adamım” değiller ki. İkisi
de bana oy vermedi. Bir kere olsun, benimle ilgili kibar laf söylemeyen
insanlar bunlar. Yetmiş seksen yaşlarındaki iki fakir kasabalı devletin hâkimini
getirmek için, belediyenin aracını almasın da ne yapsın. Bir kere; onlara o
arabayı vermemek belediyenin kamu hizmeti yapma ilkesine de ters düşer. Kanunda
yasakmış. Eyvallah. Kanun kanundur da… “Da”sı var işte Emmi.
Gitmedim hâkimin yanına. O da suç duyurusunda
bulunmuş. Davayı bir avukata vermeye kalktım, adam benden seri katil kurtarma
parası istedi. “Nasıl olsa boynum kalın, kendi kendimi savunurum.” dedim. Sonra,
insanlık cilkes öldü mü canım? Bu mahkeme kasabanın iki hatırı sayılır
ihtiyarının başının altından çıktı benim başıma. İkisi bir olmazsa da her biri
ayrı bir gün gider geçer hâkimin karşısına; “Efendi iş böyleyken böyle oldu: Biz
işin buraya kadar geleceğini hiç düşünemedik. Eski başkanın gününde her işimizi
bu arabayla yapardık. Düğünlere, cenazelere, hasta yoklamalara hep bu arabayla gider
gelirdik. O zaman hiçbir şey olmadı. Şimdi duyduk ki belediyenin makam
arabasına binmek yasakmış. Bu başkan mı yasaklattı, ya yoksa evvelden beri mi
yasaktı bilmiyoruz. Yasak olduğunu bilseydik o zaman da binmezdik, şimdi de. Kasabada
bir iki lafını bilmez, ağzı kovuk ‘Bunlar başkanı mahkemeye verdirip,
başkanlıktan düşürüp, eski başkanı geri başkan yapıcılarmış’ diye şayia
çıkarmış. Hepinizin babalı -vebali- boynumuza olsun ki öyle bir şey yok. Aha şu
boyunlarımızdaki bu başkanın dedesi Hafız Hoca’nın yazdığı muskalardır. Bugün
başımız dişimiz ağrımıyorsa -Allah Efendimize komşu etsin- onun sayesindendir.
Biz boyunlarımızda muskasını taşıdığımız adamın kanının karıştığı birine, hatta
yedi sinsalasına -sülale- kemlik demeyiz. Eğer ki ortada bir suç varsa bu suç
başkanın veya şoförünün değil bizimdir. Mümkünü varsa affedin, yoksa hükmünüz karşısında
boynumuz kıldan incedir.” der işi bitirirler diye düşünmüştüm.
Benim düşündüklerimin hiçbiri olmadı. O gün
bugündür gidip geliyorum mahkemeye. Kendi kendimi savunuyorum iki küsur yıldır.
Ayda bir mahkeme var ve her mahkeme duruşmalı Emmi.
Bugün sabah dokuzdan ikindiye kadar adliyedeydim
yine. Baktım mübaşir avukatları ve avukatı olan davalı ve davacıları
bekletmeden içeri alıyor, bari ben de torpil yaptırıp bir an önce duruşmaya
girip çıkayım da işime gücüme bakayım dedim. “Ben” dedim mübaşire “Biliyorsunuz
belediye başkanıyım kasabaya vali bey gidecek, benim kendisinden önce orada olmam
gerekir dosyamı öne alabilir misiniz?” Bunu diyen sen misin? Bizimki de saflık
işte sen kimsin karşındaki kim: Karşımdaki koskoca mübaşir, adliyenin sahibi,
memleketin hukuk sistemini ayakta tutan adam. Ortadoğu ve Balkanlara mahkeme
dosya sistemini getiren; hangi dosyanın ne zaman hâkimin önüne konulacağına
karar veren ve verdiği kararlarda asla geri dönüşü olmayan, dosyaların kendi
bilgisi dışında karıştırılması, sıralarının değiştirilmesi halinde, hâkimi
değilse de kâtibi sürüm sürüm süründüren adam. Efendim kim nereden gelir nereye
giderse gitsin. Şu şuradan gelecek, şu şuraya gidecek diye buradaki düzeni
değiştirmek olmaz. Herkes görevini bilmeli. Ya Hu Emmi neymiş bu mübaşirlik?
Hayır, bir tavuk verdik adamı söylettik, iki tavuğa susmuyor şimdi. Lafını verdiğim
adamı da görsen; orta boylu, kısa saçlı, üzerinde eşantiyon bir kareli gömlek;
aynı amirleri gibi, tıraş olmaktan nevli dönmüş bir yüz, ensesinde uzamış
kıllar, ayağında eski bir ayakkabı –firmalar eşantiyon olarak genelde gömlek
veya ajanda verir- bu ayakkabının üzerinde dimdik duran ve basbas bağıran biri.
Allah kimseyi mahkeme kapısında bekletmesin Emmi.
Adamın insanları bir çağırması var ki sorma gitsin. Adliyenin ikinci katından
“davalı Hasan Keklikciiiii…” diye bağırınca, Allah seni inandırsın Andırın
Garajından duyuluyor herifçioğlunun sesi. Alışmış. Öyle işte. Hal bu ki ben
yanındayım. Biraz önce torpil yapmaya çalıştım. Olsun… Adam bağırıyor.
Bu mahkemeye bundan önce kaç defa geldim tam
hatırlamıyorum. Otuzu bulmamışsa da yakındır. Hoş hâkimin savcının bir şey
dediği de yok. “Devletin makam arabasını yandaşlarına kullandırıyorsun. Ankara,
Antalya seminer seminer geziyorsun.” gibi saçma sapan laflar her defasında. Hal
bu ki ilk duruşmada; bizim belediyenin kendilerinin bildiği belediyeler gibi
bir belediye olmadığını anlattım. Belediye başkanı olarak şehir dışına arabayla
gitmek için yakıt alacak durumda olmadığımızı; yakıt alabilsek bile, alındığı
ilk ay takla atmış, her an neresinden ne arıza vereceği belirsiz makam
arabasının Kahramanmaraş dışına çıkamayacağını söyledim. Kaç defa hâkime, “Şahit
getireyim.” dedim. “Biz burada neyiz, şahit lazım olursa senden istemesini
biliriz.” diye beni zavırladı koydu şuraya. Hâkim, hâkim değil parti kapatan
dirayetli (!) üstatlarına özenen bir tip. Her sözümün sonuna “diyorsun” diyor
ve elindeki kalemi parmaklarının arasında gezdirip duruyor. İnsanın aklına şu
da geliyor; acaba adamın babası bir yerde seçime girdi kazanamadı da onun
acısını benden mi çıkartmaya çalışıyor? Yoksa düşünen insan, yasak olan -kanuna
göre- bir iş için bir kere şehre gelip giden aracın, otuz defa mahkeme için şehre
gelip gitmesindeki devletin zaman ve maddi kaybını hesap eder.
Neyse ki bugün karar verilecek. Şükür ne eski çağ
ve ne de engizisyon mahkemesinde yargılanmıyoruz Emmi. Yoksa bu hâkim ya bizi
azgın bir ırmağa attırır, nehir tanrısının (!) insafına bırakırdı. Ya da
giyotinde kafamızı gövdemizden ayırtırdı.
Girip çıktım Emmi. Nihai karar verilemedi.
“Belediye başkanının suçun işlendiği tarihte belediye başkanı olup olmadığının
vilayetten sorulmasına karar verilmiştir.” denildi.
Bir dahaki mahkemeye gelmeyeceğim. Fakat olur da jandarma
gönderilip ellerim arkamdan kelepçelenmek suretiyle mahkeme salonuna
getirilerek duruşmaya katılmak zorunda bırakılırsam Abdurrahim Karakoç’un aşağıya
bir dörtlüğünü aldığım Hâkim Bey şiirini, başından sonuna kadar heriflerin
suratlarına okuyup çıkacağım Emmi.
“Mübaşir itekler, kâtip zavırlar
Değişti bizde de göya devirler
Yüz yıl önce adam yiyen gâvurlar
Tapucuyu aya saldı hâkim beğ A.KARAKOÇ”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder