KAPI / Alaaddin KÜÇÜKKÜRTÜL


“Ben bir kapıyı çalmanın hayalini kuruyorum hocam.”

Böyle söylemişti Yakup ve hepimiz gülmüştük. Gülmüştük çünkü hiçbir şeyi ciddiye almayacak yaşı henüz tamamlamamıştık.  Yakup benim en yakın arkadaşımdı. Öğretmenlerin anlatmasına göre Gölcük depreminde enkazdan ailesinden sadece onu çıkarmışlar.  

Zayıf, kıvırcık saçlı, gözlüklü, ciddi siması ve duruşu, tertemiz kıyafetleri ve sessiz hali ona garip bir asalet katıyordu. Aradan yıllar geçmesine rağmen onu ve bir rehberlik dersinde söylediği bu sözü unutamıyorum. 

Bu sözün ciddiyetini tüm sevdiklerimi beton yığınına dönen evimin altında bıraktığımda anlayabildim. Artık bırak kapıyı çaldığımda açacak biri çalacak kapım bile yoktu.

Kendimi kaybetmiş bir durumda kentin mecburiyet caddesinde adımlarken Yakup’la karşılaştım sanki duruşunda hayatında girdiği tüm savaşları kazanmış Muzaffer bir komutan edası vardı. Hemen sarıldık ve kentteki mecburiyet kahvesine oturduk. Demli çaylarımızı içip eski günlerden konuşurken derste söylediği o sözü hatırlattım kendisine ve devam ettim sözlerime...

Meğer önemli olan kapıyı çalmak değil o kapıyı açacak bir sevdiğinin olmasıymış. Eğer öyle biri yoksa o kapıyı çalmak gürültü, kapı ise duvardan ibaretmiş. Şimdi bunu daha iyi anlıyorum. 

Yakup o hiç değişmemiş bilgin bakışı ve gülüşüyle, sakallarıyla oynarken bir an duraksadı ve ciddi bir surat ifadesiyle; “Bu sözü söylediğimde benim çalacak bir kapım yoktu ama senin her zaman rahatlıkla gireceğin bir kapın var dostum bunu unutma.”    

  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder