“Biz Müslümanın itini bile
severiz.”
Bir Hocamdan Bir’i
Eskiden Anadolu Lisesi deyince
insanlara ferahlık verirdi. Tabi bu benim dönemimden de çok önceleri.
Büyüklerin arasındaki şu diyaloğu öz kulağımla duydum;
“Şeref, senin oğlan ne yaptı?”
“Liseyi kazandı abi, okuyacak.”
“Allah esirgesin, düz mü Anadolu
mu?”
“Anadolu abi.”
“İyi iyi maşallah. Efendi çocuk
zaten orda da hayatı öğrenir.”
“Allah razı olsun abi, doğrudur.”
Bıyıkları yeni terlemiş veya fakir
gibi tüy bile olmayan, delikanlılar yazın sezonluk işi bırakıp geleceklerini
ilim öğrenerek inşa etmek için liselere gelirdi. Düz liseye gittiyse eğer
liseyi bitirirse ne âlâ! Bitiremezse, yazları çıraklığını yaptığı dükkâna çırak
olarak döner, ustası müsaade ederse o işi kendine bilezik eder, yaşı gelince
askere gidip gelir iş kurardı. Fakat Anadolu Lisesi ise iş başka olurdu. Evvela
o liselerde eğitim sadece müfredat derslerini öğretmek için olmaz, adam olmak
için de yapılırdı. İşte bu yüzden çocuğunu Anadolu lisesine yazdıran ebeveynler
rahat ederlerdi. Bilirlerdi ki orda sadece ilim öğrenmeyecek, aynı zamanda adam1
da olacaktı. Ancak gün geçtikçe Anadolu Lisesi bu özelliğini yitirerek yalnızca
müfredat derslerini öğretmek için eğitim vermeye başladı. Talebeler talep
etmeyi, öğretmenler talep edileni nakşetmeyi unuttular. Elbette bir kişi hariç:
Savaş Hocam. Yalnızca ders anlatmasıyla değil sınıfın dışında yürüyüşüyle,
bakışıyla, iki sözüyle bile insanları etkiler. Dersten küçük bir kesit;
“Ahmet ve Melih, birbirinize
isminizi sorun ve cevaplayın. Sen başla Ahmet.”
“Wer bist du?” Ahmet bunu
söyleyince başına gelecekleri bilseydi ya o gün okula gelmezdi ya da okulu
bırakırdı.
“Sen bir adama ismini böyle mi
sorarsın? Kim olduğunu sor demedim, ismini sor dedim. Ukalalığın gereği yok…”
Bu tepkinin sebebi aslında
Ahmet’in yanlış yapması değil, doğruyu yanlış yerde ve yanlış şekilde
yapmasıydı. Çünkü Hocam bize “Wer bist du?” cümlesinin Almanca’da “Sen kimsin?”
demek olduğunu henüz öğretmemişti. Ahmet de bilgisini göstermek için Hocam’ın
da dediği gibi ukalalık ederek çıkış yaptı ve karşılığını aldı. Hocam’ın bu
türlü tepkileri insanları rahatsız ederdi. Çünkü işlerine gelmezdi. Hocam
doğrudan şaşmadığı ve bunu da her fırsatta çekinmeden söyleyebildiği için okul
içinde pek seveni olmuyordu. Baş belası olan ben, Hocam’ın deyişiyle Mık
Kırığı2, hariç. Anadolu Lisesi tezgâh, Hocam usta, bense adam olması gereken
odun parçası olarak insanların gözüne hep battık. Hocam’la olan yakınlığım,
muhabbet edebilmem ve onu sevmem diğerleri için hep dert olmuş, bir türlü anlam
verememişlerdi. Hiçbir zaman da veremeyecekler.
Dipnot:
1: Bkz. Adam Olmak-Ali
Yurtgezen/Semerkand Dergisi
2: Çivi çürüğü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder