Bu kez 30’unu doldurmuş; fakat hala şuküfe gibi kalmış boynu bükük bir çiçeğin
ayrılık acısıyla yazıyorum.
Şu küfeye neler sakladım 30’una kadar, benim bildiklerim yetersiz, Allah’ın bildikleri mutlak sonsuzdur. Umduğum; sırtımda biriktirdiklerimle kalbimin felaha ermesidir ki bu umut bir akşam sofrasında gözlerimden akanlarla kardeştir.
Bu gün Kümbet camiinde yılı dolduramayışımın hüznüyle bekledim göğü kaplayan selaları selamları, habeşi nidaları...
Seni hiç böyle görmemiştim dedim(Kümbet Camiine).
Ki ben göbeği avludaki bahçeye gömülen otuzunda bir adamım.
O zamanlar göbek bağı nereye gömülürse geleceğinin öyle şekilleneceğine inananların soyundanım. Kızmayın...
Kimileri hala bu adet üzere halis bir gönülle dua ederler evlatları için. Duaların yamacına bırakılan dua gibi bir fiildir bu aslında.
O’nun(c.c) evinin bahçesinde, O temizliğini yaparken dünyanın;
ben kimsesiz avluda minarenin yeşil ışıklarını seyre daldım bu vakit.
Size bu yazıyı yasaklanmış bir günün akşamında gözlerimi kapayarak ulaştığım Kümbet Caminin avlusundan yazıyorum.
Kapıdan içeri olan hasretimi, haddi aşmadan yaşamayı niyaz ettiğim geri kalan ömrümde asla unutmayacağım.
Çağrının karşılığında, kapısının önündeyim... kapı duvar...
Şimdi hasret olmadı mı?
Şimdi Mekke gibi, Medine gibi, gurbet olmadı mı sana Kümbet ?
Hanesine kapanan 30’luk bir adam, bu gün 30’unun dolduğu şerefli bir ayın arkasından; içinde faaliyete geçen bir volkanın lavlarıyla eşdeğer bir aşk aleviyle bitişi yazıyor.
Bir kaç mevsimin birlikte yaşandığı şu saatlerde, hiçbir şey ayırmasa da, bir binanın gölgesinin ortadan ayırdığı bir ağaç gibi beklenmedik bir zamanda ayrılır insan sevdiği zamanlardan.
Hangi yana eğileceğini bilmeden savrulan adını bilmediğim bitkiler, var gücüyle meydan okur rüzgarın gazabına; alâmeti azametinde saklıdır.
Biz meydan okuma gafletinde ve kudretinde değiliz, beşeriz...
Bundan sebep hayra yorduk, ayrıldık...
Şimdi sevdiklerimize
koşmaya hasret ayaklarımız,
adımlarımız aksak, niye?
Şimdi gurbet olmadı mı karşı komşu?
Bu kez 30’unu doldurmuş; fakat hala şuküfe gibi kalmış boynu bükük bir çiçeğin ayrılık acısıyla yazıyorum.
Biz senin 30’unu tuttuk ey oruç. Dokundu bize yalnızlık...
Şimdi,
Elveda...
Yıllar var ki senden başkasına bu muhabbeti duymadığım “Zaman”.
“Dokunma Orucu”nuzun mübarek olacağı ve hayırlar getireceği, vuslata kavuşacağınız bir bayram niyazıyla...
Elveda
Ya Şehri Ramazan
Elveda...
Şu küfeye neler sakladım 30’una kadar, benim bildiklerim yetersiz, Allah’ın bildikleri mutlak sonsuzdur. Umduğum; sırtımda biriktirdiklerimle kalbimin felaha ermesidir ki bu umut bir akşam sofrasında gözlerimden akanlarla kardeştir.
Bu gün Kümbet camiinde yılı dolduramayışımın hüznüyle bekledim göğü kaplayan selaları selamları, habeşi nidaları...
Seni hiç böyle görmemiştim dedim(Kümbet Camiine).
Ki ben göbeği avludaki bahçeye gömülen otuzunda bir adamım.
O zamanlar göbek bağı nereye gömülürse geleceğinin öyle şekilleneceğine inananların soyundanım. Kızmayın...
Kimileri hala bu adet üzere halis bir gönülle dua ederler evlatları için. Duaların yamacına bırakılan dua gibi bir fiildir bu aslında.
O’nun(c.c) evinin bahçesinde, O temizliğini yaparken dünyanın;
ben kimsesiz avluda minarenin yeşil ışıklarını seyre daldım bu vakit.
Size bu yazıyı yasaklanmış bir günün akşamında gözlerimi kapayarak ulaştığım Kümbet Caminin avlusundan yazıyorum.
Kapıdan içeri olan hasretimi, haddi aşmadan yaşamayı niyaz ettiğim geri kalan ömrümde asla unutmayacağım.
Çağrının karşılığında, kapısının önündeyim... kapı duvar...
Şimdi hasret olmadı mı?
Şimdi Mekke gibi, Medine gibi, gurbet olmadı mı sana Kümbet ?
Hanesine kapanan 30’luk bir adam, bu gün 30’unun dolduğu şerefli bir ayın arkasından; içinde faaliyete geçen bir volkanın lavlarıyla eşdeğer bir aşk aleviyle bitişi yazıyor.
Bir kaç mevsimin birlikte yaşandığı şu saatlerde, hiçbir şey ayırmasa da, bir binanın gölgesinin ortadan ayırdığı bir ağaç gibi beklenmedik bir zamanda ayrılır insan sevdiği zamanlardan.
Hangi yana eğileceğini bilmeden savrulan adını bilmediğim bitkiler, var gücüyle meydan okur rüzgarın gazabına; alâmeti azametinde saklıdır.
Biz meydan okuma gafletinde ve kudretinde değiliz, beşeriz...
Bundan sebep hayra yorduk, ayrıldık...
Şimdi sevdiklerimize
koşmaya hasret ayaklarımız,
adımlarımız aksak, niye?
Şimdi gurbet olmadı mı karşı komşu?
Bu kez 30’unu doldurmuş; fakat hala şuküfe gibi kalmış boynu bükük bir çiçeğin ayrılık acısıyla yazıyorum.
Biz senin 30’unu tuttuk ey oruç. Dokundu bize yalnızlık...
Şimdi,
Elveda...
Yıllar var ki senden başkasına bu muhabbeti duymadığım “Zaman”.
“Dokunma Orucu”nuzun mübarek olacağı ve hayırlar getireceği, vuslata kavuşacağınız bir bayram niyazıyla...
Elveda
Ya Şehri Ramazan
Elveda...
karakale ‘m
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder