BİN LİRA / Teyfik KARADAŞ


Ortaokulu köyde bitirdim. Ortaokulu bitirdiğim sene sınava girerek Kahramanmaraş Endüstri Meslek Lisesinin Tesviye Bölümünü kazandım. Babam da tanıdığımız eğitimli bazı insanların tavsiyesi üzerine, beni bu okula kayıt ettirdi. O zamanlar meslek lisesini bitirenler Afişin-Elbistan Termik Santralinde kolaylıkla iş buluyorlar, dolgun ücretle çalışıyorlardı. Şehirde yatılı olarak okuma imkânımız olmadığı için ortaokuldan arkadaşım meslek lisesinin ikinci sınıfında okuyacak olan Abdurrahman Akbaba ile aynı evde kalmaya karar verdik. Bu kararı vermemizde geçmişten beri aile dostluğumuzun olması da etkili oldu. Abdurrahman saf, temiz ve ahlaklı bir insandı. Buğdayı ambara, samanı samanlığa koyunca, köydeki harman hasat işini tamamlamış olduk. Okulların açılmasına bir hafta kalmıştı. Babalarımızla birlikte okullar açılmadan şehirde kiralık bir ev bulma telaşına düştük. Maraş kazan, biz kepçe okulumuza yakın olan Mağaralı, Serin tepe, Yürük Selim, Fatihler mahallelerini yaya olarak adım adım dolaştık, ancak kiralık bir ev bulamadık. Kiralık evi olanlar da öğrenci olduğumuz için evlerini bize kiraya vermediler. Yürümekten ayaklarımızın altı su toplamıştı. Umudumuz tükenmek üzereyken nihayet Karamanlı mahallesinde kiralık bir ev bulduk.

Ev Karamanlı Camisinden İmam Hatip Lisesine çıkan caddenin sağ tarafındaydı. Ev sahibi Döngele Köyünden Veli Uzun isimli bir amcaydı. Veli amca kendisi de köy kökenli bir insan olduğu için bazı şartlar koşarak evini bize kiraya vermeye razı oldu. Bu şartları; eve fazla arkadaş getirmemek, kirayı zamanında ödemek, evde komşuları rahatsız edecek şekilde gürültü yapmamak şeklinde sıralayabiliriz. Evin caddeye açılan cümle kapısından içeri girdikten sonra sağ tarafta kalan yerde tek katlı betonarme küçücük bir ev daha vardı. Bu evde Veli amcanın oğlu Ahmet Abi oturuyordu. Bu küçük ev ile arkadaki iki katlı çatılı ev arasında bir bahçe vardı. Biz iki katlı çatılı evin alt katının sağ tarafında bulunan yirmi metrekarelik bir odada kalacaktık. Kullanım suyunu evin bahçesinde bulunan tulumbadan çekecektik. Kullanacağımız tuvalet de evin bahçesindeydi. Banyomuzu kalacağımız odanın içindeki cag adı verilen bir metrekare genişliğindeki yerde yapacaktık. Aynı odada yatacak, aynı odada yemek yapacak ve aynı odada ders çalışacaktık. Fiziki Şartları bu kadar kötü olmasına rağmen, kiralık ev bulduğumuz için nasıl mutlu olmuştuk, tarif edemem. Veli amcanın şartlarını kabul edip,  bir aylık kirayı peşin olarak ödedikten sonra evin anahtarını aldık. Akşam Maraş’ta bir akrabamızda misafir olarak kaldık. Sabah erkenden gelip, evin temizliğini yaptık. Karamanlı Mahallesinde bulunan bir marangoz iki tane sedir yaptırdık. Sedirleri evimize bıraktıktan sonra köye döndük.

Köyde şehre getireceğimiz malzeme, yakacak ve yiyeceklerle ilgili hazırlık yaptık. Okulun açılmasına iki gün kala simit ettiğimiz yataklarımızı, bavullara koyduğumuz elbiselerimizi, turşumuzu, pekmezimizi, tarhanamızı ve bir tabla içindeki yufka ekmeğimizi Çakılı Osman’ın otobüsünün üstündeki bagaja yükleyerek şehre getirdik. Kullanacağımız soba ile yakacağımız odunu daha sonra babalarımız getirecekti. Babalarımız bizi eve yerleştirip köye dönünce Abdurrahman’la baş başa kaldık. Abdurrahman bir yıl önce şehre geldiği için tecrübeliydi. Ev ve okul yaşantısı konusunda bana abilik, dolayısıyla rehberlik yapıyordu. Pazar günü akşam iki tane pide alıp, köyden getirdiğimiz kabarcık üzümüyle yiyerek akşam yemeğini geçiştirdik.  Abdurrahman pazartesi gün doğmadan önce uyanıp çayımızı pişirmiş, kahvaltımızı hazırlamış, ekmeğimizi almış, sonra da beni uyandırmıştı. Birlikte güzelce kahvaltımızı yaparak okula gittik. Okula giderken Ortaseki,  Devecilli ve Batıpark semtlerinden geçtik. Abdurrahman geçtiğimiz yolları bana turist rehberi edasıyla tanıtıyordu. Okula vardığımızda ortaokuldan sınıf ve üst dönemden bazı arkadaşlarımı gördüm. Bu arkadaşları gördüğüme çok memnun oldum ve sevindim. İlk gün ders işlenmedi. Ben bu boşlukta ders göreceğim sınıfı, çalışacağımız atölyeyi, yemekhaneyi, kantini ve spor salonunu öğrenmiş oldum. Ayrıca alacağımız kitapların listesini yazdım. Tesviye atölyesinde gördüğüm torna, matkap, fireze gibi kocaman makineler ilk günden dikkatimi çekerek, beni heyecanlandırmaya yetmişti. Abdurrahman elektrik bölümünde okuyordu. Okul çıkışı Abdurrahman’la buluşup eve döndük. Okuldaki ilk gün benim açımdan güzel geçmişti. Abdurrahman akşam yemeğimizi hazırladı ve birlikte sessiz sedasız yedik. Bulaşıkları tulumbadan çıkarttığım su ile ben yıkadım. Yemekten sonra günün değerlendirmesini yapıp, çayımızı içip erkenden uyuduk.

Böylece lise yaşamım başlamış oldu. Kısa bir süre içinde sınıf arkadaşlarım ve öğretmenlerimle kaynaştım. Müdür yardımcımız Şaban Kaptanoğlu sabah içtimalarında dikkati bana çektirdiği için, bir ay sonra okulun hepsi beni tanıdı. Öğle yemeğini okulda ücretsiz olarak yemem benim için önemli bir avantaj sağlıyordu. Abdurrahman’la derslerimizi düzenli olarak çalışıyorduk. Bazı sıkıntılarımız olsa da, günlerimiz mutlu geçiyordu. Mesela evimizde masa olmadığı için teknik resim çizimlerimizi köyden getirdiğim babamın tahta bavulunun üzerinde yapıyorduk. Ütümüz olmadığı için pantolonlarımızı yatağımızın altına koyarak ütülüyorduk. En büyük sorunlarımıza bile, kendi şartlarımız içinde çözüm üretiyorduk. Karşılaştığımız en büyük sıkıntıları el birliği içerisinde ilk hamlede tuş ediyorduk. İçinde doğduğumuz Toros dağlarının kırsal ve zor şartlarından kurtulmanın tek yolu okumaktı. Başka bir çaremiz yoktu.

Mahalledeki komşularımızla on beş gün içinde güzel ilişkiler kurduk. Ev sahibimizin gelini Fatma abla bulaşıklarımızı yıkamaya,  evimizi temizlemeye başladı. Hele karşı komşumuz Dönüş Teyze öz anamız gibiydi. Haftanın en az üç günü bize akşam yemeği getirirdi. Kendi evinde pişirdiği yemek etsiz, yağsızsa bize başka komşulardan yemek tedarik ederdi. Komşulardan yemek alırken” bacım bunlar bizim mahallenin talebeleri tama” derdi. Bize yemek vermekten imtina eden komşulara da kendi üslubunca sinkaf ederdi. Dönüş Teyze deli dolu bir insan olduğu için komşular ondan bayağı çekinirlerdi. Köyden getirdiğimiz elma, ayva, üzüm gibi meyveleri Dönüş Teyze bize yemek veren komşulara adil bir şekilde dağıtırdı. Caminin yanındaki tenekeden yapılma büfede iki ayağı sakat bir amca ekmek satardı. Mahallenin eksiksiz olarak tamamı ekmeği bu büfeden alırdı. Biz de ekmeği bu büfeden almaya başladık. Fırıncı ekmeği sabah namazı vakti büfenin önüne bırakır, biz büfeyi işleten amca geç kaldığı için ekmeği elimizle alır, kahvaltımızı yapar okula giderken ekmeğin parasını öderdik. Büfeci iş yerine gelmeden bütün ekmekler tükenir, ancak bir tane dahi ekmeğin parası zayi olmazdı. O zamanlar Karamanlı mahallesinde çok muntazam şekilde kolektif bir ruh vardı. Mahallenin tamamı bir aile gibiydi. Kiracı  ve öğrenci olduğumuz halde, bizde bu kervana kısa bir süre içerisinde katılmış olduk. Yaşamımızı mahallenin sosyal şartlarına göre uyarladık. Bu nedenle Karamanlı Mahallesinde mutlu bir yıl geçirdik. Aradan yarım asra yakın bir zaman geçtiği halde Karamanlı mahallesine mensubiyetimiz devam etmektedir.

Şehir hayatına ve okula uyum sürecinde Abdurrahman bana önemli katkılar sağladı. Zaten bir ay gibi kısa bir sürede ben köyden getirdiğim bütün tedirginlik ve utangaçlık emarelerini üzerimden attım. Öğretmenler ve okul yöneticileriyle teşriki mesai eden gözde öğrenciler arasında yer almaya başladım. Girmiş olduğumuz birinci yazılı imtihanlarında almış olduğum notlar sınıf ortalamasının bayağı üzerindeydi. Ancak, atölye derslerinde aynı başarıyı sağladım desem kuyruklu yalan olur. Atölye dersinde eğeleyerek demirden çekiç, fıstık kıracağı gibi ürünler yapıyorduk. Ben yapmış olduğum malzemelerde gerekli olan milimetrik estetiği sağlamakta sıkıntı çekiyordum. Öğretmenler okuduğum şiirlerin hatırına geçmeme yetecek beş puanlık notu kerhen veriyorlardı. Her şeye rağmen sınıftaki başarılı öğrenciler arasında yer alıyordum. Hafta sonları köye gidiyor, köyde hem elbiselerimizi yıkatıyor, hem de yiyecek ihtiyaçlarımızı ve olduğu kadarıyla harçlığımızı alıp getiriyorduk. Aralık ayının sonuna doğru sınavlar nedeniyle bir hafta sonu köye gidemedik. İkinci hafta Cuma gününe kadar evimizde yiyecek hiçbir şey kalmadı. Abdurrahman Cuma günü öğleden sonra Kumaşır Köyündeki akrabalarının yanına gitti. Ben Cuma günü öğleden sonra saat beşe kadar sınavım olduğu için şehirde kaldım. Sınav bitince eve geldim. Evde kullandığımız tüp bitmiş, yiyecek hiçbir şey kalmamıştı. Dönüş Teyzede köye gittiğimizi sanıp yemek getirmemişti. Torbanın dibinde kalan bir avuç siyah üzüm ile sabah kahvaltısından kalan çeyrek ekmeği yiyerek azda olsa açlığımı yatıştırdım. Yalnız olduğum için kitap okumadan, ders çalışmadan erkenden uyudum. Sabah uyandığımda açlıktan sancılanıyordum. Köye gitmek için verecek yol paramda yoktu. Yol parası olsa otogara varıp, Afşin-Elbistan otobüsleriyle köye gidebilirdim. Ancak; para olmadığı için öğleden sonrayı bizim köyün otobüslerinin hareket saatini beklemek zorundaydım. Karnımı doyura bilmek için ne yapacağımı düşünmeye başladım. Sonunda Yürük Selim Mahallesinde oturan arkadaşım Cuma’nın evine gitmeye karar verdim.

 Cuma Afşin’li hali vakti yerinde bir ailenin çocuğuydu. Aynı zamanda yardım sever, cömert bir insandı. Daha önce beni birkaç defa evine götürüp ağırlamıştı. Evimden çıkarak Kısıkkaya ya doğru yürümeye başladım. Yolda yürürken düştüğüm duruma çok üzülüyordum. Cuma evde miydi,  evde olsa bile aç olduğumu söyleyebilir miydim gibi aklıma bir çok soru  geliyordu. Bu nedenle ayaklarım Cuma’nın evine doğru gitse de, beynim gitmek istemiyordu. Ayaklarım üç adım ileri iki adım geri atıyordu. Adeta ruhum ile bedenim kavga ediyordu. Bu arada Mağralı Çarşısına çoktan varmıştım. Menekşe Paçacının karşısındaki dolmuş durağında bizim köylü Cihangir Ustayı gördüm. Cihangir Usta hem akrabam, hem de sevdiğim bir insandı. Cihangir Ustanın tam yanına vardığımda;

Ben: “Selamünaleyküm Cihangir Abi” diyerek, Cihangir Ustanın elini öptüm.

Cihangir Usta:” Ve Aleykümüsselam yeğenim, nereye gidiyorsun böyle?” diyerek selamımı aldı, hatırımı sordu.

Ben: “Bir arkadaşımın yanına ders çalışmaya gidiyorum abi” dedim. (aç olduğumu söyleyemedim)

Cihangir Usta: “Çok güzel yeğenim, çalışın, okuyun adam olun. Biz okuyamadık bari, siz okuyun” diyerek bana nasihat etti. (Bu sırada elini cebine sokarak bin lira para çıkarttı ve parayı bana uzattı.)

Ben: “ Sağ ol Cihangir Abi, harçlığım var,” diyerek parayı almak istemedim.

Cihangir Usta: “ Şimdi sana iki tokat atarım” diyerek, parayı cebime soktu.

Ben: “ Teşekkür ederim Cihangir Abi” diyerek yoluma devam etmek istedim.


Cihangir Usta: Cebinden bir kart çıkartarak “ bu kartı al, benim eski sanayide dükkanım var, bir ihtiyacın olursa yanıma gel” şeklinde tembihte bulundu.

Ben gayet mutlu bir şekilde Cihangir Ustanın yanından ayrılarak yoluma devam ettim. Bin lirayı alınca arkadaşımın evine hiç gitmedim. Meslek Lisesinin yanından aşağı inip, Batı Park’tan Orta Seki’den geçerek evime döndüm. Cihangir Ustanın verdiği parayla yüz gram çay, yarım kilo şeker, iki yüz elli gram peynir, yarım kilo zeytin ve bir tane ekmek aldım. Tüpçüye giderek tüpü değiştirdim, sonrada güzelce bir kahvaltı yaptım. Kahvaltıdan sonra, köy otobüslerini beklemek üzere yürüyerek Eski Hal’e indim. İlk sırada kalkan Hacı Polat’ın otobüsüne binerek köyüme gittim.

Hatırıma geldikçe uzun uzun düşünürüm. Benim aç kalmam sonucu arkadaşım Cuma’nın evine gidip, gitmeme konusunda tereddüt ederek ikileme düşmem, tam bu sırada Cihangir Ustanın karşıma çıkarak bana para vermesi, bir tesadüf müydü? Yoksa, yaşadığım önemli bir tevafuk muydu? “ Kul sıkışınca Hızır yetişir” derler. Cihangir Usta benim dara düştüğümde karşıma çıkan bir Hızır mıydı? İlmim yetersiz olduğu için kendi sorularıma cevap veremem fakat bu olayı ruhumum derinliklerinde, güzel bir hatıra olarak yaşatırım.

 O yıllarda ve daha önceki tarihlerde Anadolu’nun köylerinden kasabalarından ortaokul, lise okumaya gelen milyonlarca öğrenci mutlaka benimle aynı kaderi paylaşmıştır. Birçoğunun anıları benimkinden daha acı ve daha dramatiktir. Sizlerde benim gibi veya benimkine benzer anılar yaşamışınızdır. Yaşamayanlarda akrabalarından ve yakın arkadaşlarından mutlaka benzer hikâyeler dinlemişlerdir. Darda kalan her öğrenciye yardım eden bir Cihangir Usta olmuştur. Ben kısmet olup Cihangir Ustaya bir iyilik yaparak borcumu ödeyemesem de, muhtaç olan insanlara yardım ederek Cihangir Ustanın gösterdiği yolda yürümeye devam ediyorum.

Liseden sonra üniversite eğitimimi de tamamlayıp öğretmen olarak göreve başladığım sene Dönüş Teyzeyi ziyarete gittim. Ziyarete gittiğimde Dönüş teyzenin öldüğünü ve hiç çocuğunun olmadığını öğrendim. Öğrencilik yıllarımızda bize analık yaparak, analık özlemini bu şekilde giderdiğini diğer komşulardan öğrenince, üzüntüm bir kat daha arttı. Yaşı benden büyük olduğu halde bana hizmet Abdurrahman da genç yaşta ahirete intikal ederek, Rabbine kavuştu. Allah iki sininde mekânlarını cennet etsin. Bana bin lira harçlık vererek, gönlüme taht kuran Cihangir Usta ise Maraş’ta emekli bir insan olarak yaşamına devam etmektedir.  Bu vesileyle Cihangir Ustayı da saygıyla yad ediyorum.

Sizlere de” iyilik yapın denize atın, balık bilmezse de Halik bilir” diyorum.

Hepinize mutlu ve aydınlık yarınlar diliyorum.




3 yorum:

  1. Teyfik bey; harika hatıralar paylaşıyorsun, zevkle okuyoruz, iyi günler dilerim.

    YanıtlaSil
  2. Sonuna kadar okudum özetle çok harika bende Ahmet beyle sizin sayenizde oğlumu tanıştırdı Ahmet abi ve değerli eşleri hanımefendi benim yokluğumda arkadaş oldular onu ünüversite yıllarında 4 yıl yalnız bırakmadılar bende bu iyiliğinizi hiç unutmayacağım saygılar selamlar

    YanıtlaSil
  3. Iyilik ve güzellikler her daim yaşasın. Gönlüne, diline sağlık

    YanıtlaSil