Bazen her şey bazen
hiçti
Bir Hocam’dan Bir’i
Hocam’a,
minnetle…
Vesilelerin
vesilesiyle sana getirildiğimde üzerimde marangozların baston yapma hevesiyle bıraktığı
oyuk izleri ve tespih ustalarının tahta tespih olayım diye vurduğu zımparaların
izleri vardı. Hepsi de benden bir şey almak istedi. Sadece sen bana her şeyi
verdin. Her şeyi mi? Evet, her şeyi... Marangozlar oyma kalemleriyle bir şeyler
kopararak beni güzelleştireceklerini sanırken sen, bu tezgâhın ustası, ucu
yumuşak çekiçle sökülmüş yerlerimi geri çaktın. Tespih ustası beni zımparaya
sokup binlerce devirde derimi soyunca güzelleşeceğimi düşünürken sen, üstüme
öyle bir cila attın ki özenle parlatılmış kuka tespih utandı. Ben, hayatını
başka insanların hayatı idame olsun diye yaşayan bir insanken, sen bana gerçek
amacımı öğrettin. Fakat ben ahmaklık ettim Hocam. Çektiğin cilanın altından,
çaktığın çivilerin diplerinden çürüdüm. Kendimi muhafaza etmeyi bilemedim. Ben
Mık Kırığı oldum.
Hatırlarsın,
elimde buruşuk bir kâğıtla yanına gelir, üstündeki önceki akşam kitaptan
aldığım notu sana okurdum. Sen de ilk defa duymuş gibi yapar, benim heyecanımı
paylaşırdın. Hatırlarsın, sana bizimkileri şikâyet ederdim, sen de hep “Sabır!”
derdin. “Sabret, düzelir her şey.”
Hatırlarsın,
ilk şekersiz çayımı sen ısmarladın bana.
“Şeker
atıyor musun?”
“İki
tane.”
“Hayır,
atmıyorsun.”
Sonrasında
senin de çayı şekerli içtiğini öğrenmem epeyce yan etkilere sebep oldu elbette.
Hatırlarsın,
sen beni işlerken insanların ters bakışlarını.
Hatırlarsın,
Bir Hocam’dan Bir’i ile senin hastanede yattığın zaman tanıştığımı.
Güvenlikçiye “Beş dakikayı geçmeyecek.” deyip de üç saat boyunca senle
kalmıştım. O zaman gelmişti Bir Hocam’dan Bir’i.
“İyi bak
bakalım bu adamı tanıyor musun?”
“Simanız
çok tanıdık geliyor Hocam.”
“Akıl
Kârııı.” diye hatırlattıktan sonra o an suyun gözüyle karşı karşıya olduğumu
iki sene sonra anlayacaktım. Her zaman voltajı yüksek sözlerin ayakta tuttu
beni.
Hatırlarsın,
“Çoluk çocuk nasıl?” diye her soruduğunda “Üstünüze afiyet gripler biraz
Hocam.” dediğimi. Hâlâ da gripler.
Hatırlarsın,
yalnızlık konulu mektubumu. Verdiğin tavsiyelerin tam tersini yaptığımı da en
iyi sen hatırlarsın.
Elbette
ki bu çivilerin hiç biri önce Ziraat Fakültesi’nin kantininde Başkomutan’ın
Tercümanı’na daha sonra hem Bir Hocam’dan Bir’inin hem de Udebâ’nın olduğu
ortamda “Dört yıl dizinin dibinde yetiştim.” dememe yetmezdi. Ama senin
başkalarının eliyle, iman tahtamı dikine yaracak çiviyi çakman için yetti de
arttı bile. Hakkını bu dünyada ödemeye ömrüm kâfi gelir mi bilmem ama senin de
öğrettiğin gibi biz gayret edelim de takdir Allah’ındır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder