Varoş bir muhitten oldugu
anlaşılan, kanun dışı bir vakaya iştirak ettiğinden derdest edilmiş onsekizli
yaslarda bir gençti. Polisler gencin telefonunu almış masama koymuştu. Anlaşılan
başka biriyle irtibata geçmesine mâni olmak için böyle bir teamülleri vardı.
Delikanlının işlemlerini devam
ettiren polisler -muhtemelen- bana güvendiklerinden telefonu çok da dert
etmiyorlardı. Kendimi telefon nezaretçisi hissettim. Bazı polisler ara sıra
delikanlıya sualler yöneltiyor, belli belirsiz cevaplar alınca kâh geriliyor kâh
iyimser olmaya çalışıyorlardı.
Fakat delikanlı hep o muallakta
asılı duran taş gibi duyguları belirsizdi. Bu belirsizlikten hayata dair bir
planı olmadığı pek ala anlaşılıyordu. Dolayısıyla gergin ve belirsiz ortamın
tek belirgin şeyi buydu.
Hani doğuştan temiz olan insan
belki bir yerlerde farklı birileriyle hemhal olsaydı, belki polislerden birisi
o olacaktı.
Ben bu içtimai hususu kendi
derinliklerimde irdelemeye devam ederken bir an için odada telefon sesi
duyulmaya başlandı. Önce kime ait olduğunu anlamaya çalıştığım bu sesin. Neden
sonra şüpheli delikanlıya ait olduğunu hatırladım. Gayri ihtiyari göz ucuyla arayanın
kim olduğuna bakma gayretine giriştim-sanırım bu dikizcilik bize bir yerlerden
giydirilmiş bir huy haline geldi.
Telefon ekranında arayan kişinin
ismi: "insan değil" diye kayıtlıydı.
Zihnim sustu,
Kalbim sustu.
Cesaretimi toplayarak delikanlıya
“kim bu arayan” diye sordum?
“Babam!” dedi bütün kini ve
öfkesiyle.
“Neden” dedim?
“İnsan olsaydı burada olur
muydum!” diye cevap verdi.
Ellerinize sağlık hocam
YanıtlaSilÇarpıcı.
YanıtlaSilKalemine, yüreğine sağlık.
YanıtlaSilÇok güzel ve açık bir dille anlatmışsınız üstadım elinize kalbinize ve kaleminize sağlık
YanıtlaSil