BİZİM KÖY / Hasan KEKLİKCİ


Kocaseki köyünün yarısını diğer yarısından ayıran ana yol, Kocabendi Deresi’nden sonra bir müddet düz gider; belenden sola doğru kıvrılır. Köyün içinde yine düz gidip, muhtarın evinin ve aynı zamanda dükkânının önünden de Zavraklıdere’ye doğru tekrar kıvrılıp, baraj istikametine gider Emmi. Bu yol biz ilkokul birinci sınıftayken yapılmıştı. Geçen yıl da baraj inşaatı için kullanılacak malzemelerin naklini kolaylaştırmak için elden geçirilmiş; gereken yere köprü, gereken yere menfez yapılmış, geniş araçların dönemediği dönemeçler genişletilmişti. Esasen köy; üst tarafı dar, alt tarafı geniş ve oldukça eğimli bir tepenin eteğine kurulduğu için, bir yer tarif edilirken yolun sağı-solundan ziyade, “Koca Yolun” altı veya üstü diye tarif edilir.

Koca yolun üstündeki evler, bu son genişlemeyle tamamen yüksekte kalmış, altındakilerse yol seviyesinin çok altına inmişti. Üstte kalan evlerin önlerine sağlam duvarlar yapıldı. Birçok evin giriş kapısı değişti, arka taraftan yeni kapılar açıldı. Yine birçok eve koca yoldan merdiven yapıldı. Koca yolun altında kalan evlerin sahipleri, devletin verdiği istimlak paralarıyla evlerini söküp yeniden yaptılar. Hatta birkaç kat ekleyerek yol seviyesine çıkardılar. Henüz elektriği olmayan evler olmasına rağmen, büyük ölçüde köye elektrik bağlandı. Hatta buzdolabı, elektrikle çalışan radyo alanlar bile oldu köyde Emmi.

Henüz Ceyhan Nehri baraj gölüne dönüşmemişti. Bahçealanı ve Uncular mahalleleri su altında değildi; otobüsçü Hacı Ahmet Mustafa ve Bardak Emmi sağ idi o zamanlar…

Bağda bahçede işini bitiren köylülerden, evde dışlığı gelmeyenler muhtarın dükkânın önüne toplanırdı o zamanlar. Muhtarın dükkânı, Koca Yolun altında; ön tarafı yola bitişik, arkası Ceyhan Nehrine bakar, sağ tarafından alt kattaki eve ve onun altındaki ahıra bir yol iner. Sol tarafı ise uçurum Emmi.

Bir ikindiüstü, güneş görünmez bir yere konmak isteyen yorgun bir kartal gibi renkleri solmaya yüz tutmuş, fakat sıcaklığından bir şey kaybetmemiş ışıklarını, yüksek tepelere uzatmış; sanki uzattığı ışıkların üzerinde onlara yaslanarak güç bela duruyormuş gibiydi. Biz beş altı kişi, oradan buradan artmış, kimi uzun kimi kısa; çok ensiz olanların yanına bir kavak odunu çakılmış; iki tarafında ayak bulunan, çoğunun ayaklarından biri uzun biri kısa; oturaklarının çivileri gevşemiş, çoğu zaman oturmak isteyenin, oradan bulduğu bir taşla çivilerini berkitip öyle oturduğu, üzerinde otururken kendi kendine sağa sola sallanıp duran tahta iskemlelere oturmuş, laf verip gülüşüyorduk. Yorgun güneşin, kızgın ışıkları üzerimize geldikçe, gölgeye doğru biraz yerleşiyor birbirimizin yalanını çıkartıp, koyakları kahkahamızla dolduruyorduk.

O sabah dükkânın önünde bir keçi kesmişler. Bir miktar kan oraya akmış keçi kesilince ve üzerini kapatmayı unutmuşlar ya da ihmal etmişler. Ortada bir miktar karasinek dolaşıyordu ama hiç dikkat etmemişiz, siyah bir Mercedes dükkânın önünde duruncaya kadar: İlk önce, çalışmakta olduğum firmanın sahibi Yakup Abi –Aktaş- indi arabadan. Arkadan bir milletvekili ve yine o zaman milletvekili olan rahmetli Erdem Bayazıt abi...

Hoş beşten sonra, güneş ışıklarının henüz gelmediği yerlere koyduğumuz sağlam iskemlelere buyur ettik misafirlerimizi. Bizi orada görüp, tanıdıkları için durmuşlar. Sır Barajının temel atma töreni için hazırlıklar yapılıyormuş. Belki Başbakan Turgut Özal da törene gelecekmiş Emmi.

Çay için zamanları olmadığını söylediler. İkramsız kaldırmamak için hemen dükkândan bir meşrubat açtı Bakkal Yunus. Misafirlerin ve bizim elimizde meşrubat dolu bardağı gören sinek, sabahtır beri kendisine çekilen ziyafeti bir anda unuttu. Sanki haberci gönderip çağırılmışlar gibi, köyün tüm sinekleri o anda oraya üşüştü. Ve birbirleriyle yarışırcasına bir vızıltı koptu ortada. Bakma bu sabah böyle bir ziyafete uyandıklarına; fakir köyün insanı gibi hayvanı, sineği de zayıf olur Emmi. Zayıf olunca haliyle çevik de olur. Şeş cihetten hücum ediyorlar. Sol elimiz bardakları kavramış, sağ elimiz bardağın ağzında öylece bekliyoruz. Bırak bir şey yemeyi içmeyi konuşmak bile neredeyse imkânsız Emmi. Açanın ağzına dolar mı dolar sinekler. Görülmemiş şey… Bir müddet sessizlikten sonra, “Güzel sineğiniz varmış Hasan” dedi Erdem Abi. Ve o konuşmadan aldıkları cesaretle kalktı misafirler, ellerindeki yarım bardakları yere koyarak.
Her birimiz bir kapısını açtık arabanın. “Demek buraydı senin köy” dedi Yakup Abi hafif bir tebessümle.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder