“Aziz evladım Raci,
Mektubunu aldığımda gözlerim
doldukça gönlümdeki umman bir deniz, okyanus oldu ve dalga dalga yol aldı.
Tespih çıraklığı/ustalığı ne senin verdiğin Hüsn-ü Hat derslerine benzer ne de nefes
verdiğin neyin sesine… Tespih ustası sana doksan sekiz tane taş vermiş, duydum.
Ben de sana ödev veriyorum, elindeki bu taşlara tek tek gümüş işlemesi yapacaksın
ve eksik olan taşı da sadece gümüşle işleyeceksin olur mu? Artık imamesi de
senin ustalığının imzası olsun. Taşları çarkuşaneden geçirirken belirli bir
devirde yapmaya itina göster, yoksa demiyorum sadece dikkat etmeyi bilmelisin.
Elindeki taşların sayılı olduğunu biliyorsun.
Taş taneleri habbe olana kadar emek emek işlemelisin ki artık senin
çıraklığının/ustalığının ilk ve son meyvesi olmasını ümid ettiğimi bilesin. Bu
nedenle elindeki taşlardan başka eline taş değmeyecek şekilde taşları gümüşle
işlemelisin. Bundan dolayı şu ana kadar ve sonrasına dek zikredeceğin en güzel
tespihi yapmanı istiyorum, tespih ustanın da senden beklediği gibi…
Taşları gümüşle işledikten sonra
ipinin sağlam olmasına, habbelerin birbirine sımsıkı dokunmasına özen göstermeli
ve ipin seçimini ona göre yapmalısın ki gören bu tespihte ipi görmemeli. İpi
bulduktan sonra ucunu bal mumuyla sürmele ki habbeler, sırasını kolayca
birbirine aktarsın. İlk taşı ipe dizerken Salavat-ı Şerife okuyarak geçir ki
devamı hem kolay hem de bu tespihin sahibi için huzur/mutluluk verici olsun.
Sonraki taşları da en sevdiğin duaları okuyarak sıra sıra dizmelisin. Duraklar
ise mutlaka gümüş işlemeli olmalıdır. Tespihin doksan dokuzuncu gümüş habbesinde
de Salavat ile birlikte Fatiha-ı Şerife okumalı ve iki ipin ucuna atacağın
düğümü sımsıkı yapmalısın. Gümüşten işlediğin imameyi imzanı atar gibi ipin
ucuna eklemelisin. Bu senin itibarındır ki er kişi yaptığı her işte doğruluğunu
ifade etmelidir.
Yüce
Rahman “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” Ayet-i Kerimesinde buyurduğu
gibi…
Sana vasiyet ediyorum, bu
yaptığın tespihin ipi her ne zaman koparsa ipini sen değiştir olur mu? Bu
tespihin ustası sadece sen ol… Birkaç hafta sonra göz nuru döktüğün bu tespihi
tespih ustasından almaya geliyorum…
Muhabbetle…
Aynalı deden!”
***
Raci, o kadar şaşkındı ki
elindeki taşları tek tek işleyip tespih edene dek geçen sürede Aynalı
dedesinden gelen bu mektubu defalarca okumuş her seferinde, ilhamı gelen
şairler gibi bir hâle bürünür olmuştu.
Şaşkın olduğu bir durum vardı ki
Ahmet Suphi usta da kendisi de aynı taşlara emek veriyordu. Aralarındaki tek
fark, taşların sayısıydı. Raci’de doksan sekiz taş, tespih ustasında otuz iki
taş vardı ve ortak olan tek şey eksik taşlar-duraklar gümüş olacaktı. Raci’nin
elindeki tespihte gümüş son habbe, tespih ustasının elindekinde ise ilk habbe…
Şimdi uzak diyarlardan bu tespihi
almak için Aynalı dede yollardaydı. Raci’nin ve tespih ustasının kulağında ise
“Uzakların Türküsü”…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder