“Pek aziz tercümanım,
Hasan Ejderha: “Ferhat nergis getirdi. Kütüphâne
burcu burcu nergis kokuyor. Ömrüne bereket Ferhat’ım.” Demiş.
Hasan abine mis gibi kokan nergis götürüyorsun, bu
fakire, bu abd-i âcize, bu mazlum ve mazrur emekli münzeviye de hocamgilden bin
miligramlık aleyh getirsen, sevap kazansan olmaz mı?
selâm ve muhabbetlerimle...”
Ahmet Doğan İlbey
***
“Kıymetli
ağabeyim.
Bendeniz tercümanınız olarak Hocamgilin bin
miligramlık aleyhlerinin, sizin için ne mânaya geldiğini az çok bilirim. Zat-ı
âliniz için bu aleyhlerin mânası bir top nergisten daha derin ve pek
kıymetlidir. (Burada belirtmeliyim ki, bir top nergisin mânası da Hasan emmim
ve biz Semerkand Türkleri için en az size getirdiğim aleyhler kadar
değerlidir.)
Denizler ortasında boğulma tehlikesi geçiren biri
için can simidi ne ise sizin içinde bir aleyh o demektir. Fakir de bilir ki;
siz günlük telaşlarınız içerisinde boğuşurken bir can simidine ihtiyaç
duyarsınız ki o bir aleyhtir ve can çekişen birine can simidi nasıl
yetiştirilirse fakir de aleyhleri öyle yetiştirmeye çalışır. Kör kuyulara
düşmüş biri için bir ip ya da merdiven ne ise, sizin için de aleyh odur.
Fakir de bilir ki çay ve sigara içilmeyen bir yere
düşmüşseniz, bir aleyh sizin için çay ve sigaradır. Uykusunda karabasanlara
yakalanan birisi korku içerisinde uyanınca ona su vermek ne manaya gelirse,
size de aleyh vermek o manaya gelir. Fakir de bilir ki siz yolda bir 'mayın'a
yakalandığınızda size aleyh vermek gerekir.
Kimyasal bomba atılan bir yerde oksijen maskesinin
kıymeti ne ise, sizin için de aleyh o kadar kıymetlidir. Fakir de bilir ki
birisi size cebir ile hacı yağı sürmüşse, size aleyh getirmek gerekir. Zulmetin
ve kargaşanın bol olduğu bir beldeye bir tekke açılmasının tedaileri ne ise,
sizin için de aleyhlerin tedaileri odur.
Fakir de bilir ki Dükkânda ziyaretçi görüşleri
armış, nahıröğrüleşme temayülü oluşmaya başlamışsa size aleyhleri aktarmak
gerekir. Yolda oluşan çamur göletinden hızlı bir şekilde geçen bir arabanın
tepeden tırnağa ıslattığı bir adam için, temiz havlu ve temiz elbise ne ise,
sizin için de aleyh o dur. Askerlik lafı gibi, tarhanalık yoğurt lafı gibi
gereksiz laf konuşan biri dükkâna gelip gitmişse, size aleyh söylemek gerekir.
Hâsıl-ı kelâm, aleyhlerin sizde ne mânaya
geldiğini anlatmak 3,5 gün, yazmak 72,5 gün sürer... Aleyhler sizin için;
yağmurlu günde bir şemsiye, güneşin bağrında bir çınar gölgesi, çölün ortasında
bir sudur... Tercümanınız fakir-i hakir de bu aleyhleri, çobanlık yapan bir
çocuğun dağ başında doğan bir kuzuyu abasının altına alıp eve getirişi gibi
getirir. Harmanı alevlenen bir köylünün yangına su taşıması gibi taşır. Çocuğu
olan bir adamdan şadenlik almak isteyen bir ebenin, çocuğu kucakladığı gibi
babasına getirmesi gibi getirir. Sizlere layık olabilirsek biz de aleyh
duymuşluğunuz gibi olacağız. Hürmet ve Muhabbetle...”
Ferhat Ağca
***
Mektubunuza cevabım gecikti, affola.
Mektubunuz gönlüme cidden şifa verdi.
Haddim değil, ama söylemeliyim.
İyi yazı açısından da birçok unsuru taşıyor.
Dolayısıyla arşivime koydum.
Üdeba, Mehmed Yaşar ve bâzı dostlar sizi
kıskanacaklar.
İnşallah sağ çıkarsam, bu mektubu dükkânda çok
şapırdatırım
Ey azizan!
Modern-kapitalist hayattan bunaldıysanız,
televizyon, internet, sosyal medya, akıllı cep telefonu ve günün en çok
paylaşılan ve ‘fenomen’ videolarını izlemek, face ve twitter sayfaları gönül ve
dimağınıza merhem olmaz. Modern ve postmodern bunalımlarınızdan kurtulmak
istiyorsanız gönle şifa veren dost mektupları okuyunuz. Tabii ki gönül
dostlarınız olmalı önce.
Bendeniz böyle yapıyorum. Modern-kapitalizmin
saldırıyla dermansız kaldığımda hemen bir dost mektubunu açar okurum. İsmail
Göktürk’ün ve şair-i âzamım Mehmet Narlı’nın mektupları meşhurdur. ‘Üdeba’ nam
Mehmet Raşit Küçükkürtül de arada bir gönderiyor fakat gönle şifası az. Kimse
alınmasın yârenlik ediyorum. Hâsılı, tercümanım ve aziz dostum Ferhat Ağca’dan
böyle bir mektup geldi dün gece. Hemen şifa buldum.”
Ahmet Doğan İlbey
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder