Sevgili
Ferhat,
Ateşin
başındaki pervaneler gibi toplanırdık Yemen Türküsü’nün etrafına. Halkamızda
köz, barut, silah, ilim, fikir, çiçek, çile, daha neler vardı değil mi
hatırlarsın sen de. Mektubunu gördüğüm o sabah eyvah dedim, kaç gün olmuş
mektup yazılalı benim haberim yok. Esef ettim böyle bir mektuptan günlerdir
mahrum oluşuma. En son Ahmet Abi’nin mektubunu almıştım yıllar önce. Aldığım
ilk mektup da ondandı çilehanede. Hatırlarsın halkanın köşe taşlarından biri
iki sadık arkadaştı. Sen onları gitti sanınca bu senin içine oturmuş belli ki
bana sarmışsın sen de. Sar sorun değil iyi oldu hatta sevindim. Ama Bir Sadık Arkadaş
aramızda yoksa halka kopardı, koparmadılar, halka tamdı. Neyse işte tam
etrafında halka olduğumuz, pervane pervane bir sen bir ben bir sıradakinin
düştüğü ateşten Yemen vardı ya yanarak içimizi aydınlatan. Hah işte o Türküyü az
önce Ali Fuata çaldım Meryem de dinledi. Neredeyse ağlıyordum, inanırsın, zor
tuttum kendimi. Türkü yarım kaldı. Bir gün halkada tutamayıp dışarı kaçmıştım
hocamda varken hem de.
Mektubunu
alınca ayaklarım kaydı nefis böyle işte iltifata dayanamaz. Ulan dedim, ben de
okkalı bir şiir yazayım, hiç altta kalır mıyım, yok dedim sonra, şiiri
bırakmalı. Mektup? Mektup olur mu abi gece yarılarına kadar dikine aşağı yaz
babam yaz, erindim. Hasılı bir yol bulamadım. Hâlim hâlden hâle sürekli
değiştiği için mektubu yazdığın zamanlar da öyleydim, yani yaklaşık olarak, ama
şimdi başka. Şimdi bugünden o güne cevap versem ne kadar doğru olur. Bilemedim.
Özenle seçilmiş kelimeler, inci gibi yazı, noktalama işaretleri muntazam – ben
de bunu anlamıyorum edem noktalı virgül filan yerde virgül gibi falan yerde
nokta gibi işlev görürmüş de oldu bitti sevmem noktadan başka bir şeyi yazdın
mı söz biter abi icraat başlar. O yüzden nokta cümlenin bitişi hareketin
başıdır. Cümle bitti mi ayağa kalkarız biz Türkler.- edebi bir mektup, “de”nin “da”nın
yazılışına da dikkat ederekten. O da değil edem mesele. Mehmet Yaşar şimdi buna
cık olmamış, Raşit bir tarafından çeker, Hasan abi desen ben onun torpillisiyim
öve öve bitiremez, Memduh hocam biraz kaş çatar o benim öteden beri bu yazma
çizme işlerinde pek başarılı olamayacağımı düşünür. Derken Ahmet Abi kaldı
geriye, sağ olsun bir o, ‘’edem eline sağlık’’ der. Der demesine de içi içine
sığmaz insanın. Ne büyük heyecan değil mi Ahmet Abi’nin, insanın mektubunu,
şiirini, düz yazısını ne ise işte, ne yazdıysan onu mütalaa ederek ‘’edem eline
sağlık’’ diye söze başlaması. Ne zevk değil mi. O yüzden iki üç cümleyi bir
araya getiren, koştur koştur Ahmet Abi’ye götürür önce, ya da ilk mail O’na.
Baktım mektup da telaşlı. Hem ben karşıyım bu mektup işinin Dükkân dışına
taşmasına. Dükkânın mahremiyetini ortaya koyuyor. Hatta Üdebanın bu işi
projelendirmesine, Hasan Abinin de Yoldaki Kalemler’de ifşa etmesine pek razı
değilim kendilerine söyleyemesem de. İyisi mi dedim ben de Ahmet Abi gibi
diyeyim: Edem eline sağlık.
Hülâsâ-i
kelam – burası Üdabânın yazıları gibi oldu. Etkilenmiyorum desem yalan olur Üdebadan.
Olsun canımız O da sonuçta bizim. İnsan en çok da kendi canına kıyıyor.- benim
pek zafiyetim yok bilirsin. Tehlikeli durumların kıyısında olmaktan keyif
alırım. Motorculuktan kalma huyum bu. Korktuğum şeyin üstüne gitmeyi severim,
ta ki onun korkulacak bir şey olmadığını görene kadar. –şartlar önemli tabi- Ama
mektubuna zafiyet göstermedim desem yalan olur. İnanırsın nefsim arş-ı âlâya
yükseldi kendimi bir halt zannediyordum neredeyse. Neyse ‘’eline sağlık edem’’
uygun zaman olursa mektubuna cevap yazarım şiiri bıraktım biliyorsun düz yazı
da uzun iş vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder