Fazlı abi,
Ahmet abi bize her zaman seher
vakti vurgusu yapar ya, gerçekten haksız değil. Ne zaman uyku tutmayıp seher
vaktine kadar uyanık kalsam, hep dostlarımı ve aziz hatıralarımı hatırlarım.
Gerçekten bir şeyler var şu seher vaktinde. Sanki insanın kalbi daha da
genişliyor, hakikate açılıyor, ne varsa ona dair, içine içine doldurası
geliyor. Kalp o kadar genişliyor ki göğüs kafesinin yükseldiğini hissediyor
insan, aşağıdan mideyi sıkıştırıyor ve yediklerimi hazmedemedim zannediyorsun,
yukarıdan boğazın gıcıklanıyor, yutkunamaz oluyorsun... Hani boğazıma bir şey
takıldı diyor ya insanlar bence kalpleri boğazlarına kadar gelip baskı yapıyor
da başka bir şey zannediyorlar…
İşte böyle bir seher vaktinden
selamlıyorum seni…
“Hatıralar azizdir” der ya Ahmet
abi. Hatıralar hatırlandıkça daha da azizleşiyor sanki. Ne kadar da Ahmet
abinin sözlerine atıf yaptım ama değil mi? Hatıraları hatırlarken bizi
birbirimize kim kenetledi, bu harcı kim kardı, bizi yan yana getirip aramızı
kim harç ile doldurdu? Bu soruların
binlercesi birbiri ardına gelip yarı cevaplı, yarı cevapsız binlerce metrelik
soru duvarı oluşuyor gözümün önünde. Bazen bu duvarları aşıyorum, bazen bu
duvarlar yıkılıyor altında kalıyorum…
Ne zaman seni hatırlasam bir
türkü ile birlikte gelir hatıralarımız. Bazen bir şiirinle… Hepsi bir yana ama
babamın teknesi şiirini hemen hemen her hatırlayışımda açar okurum, onun yeri
başkadır benim yanımda… Tütünü unuttum sanma, ne zaman elime alsam hediye
ettiğin tabakayı, yine hatırlarım seni diğerleri ile birlikte. Ama özellikle
yolda yürürken hiç beklenmedik bir anda uzaklardan bir türkü çalınsa kulağıma,
yine seni hatırlıyorum; dükkân türkülerini ve onları dinledikçe cezbeye kapılan
Ahmet abiyi… Gerçi sen bu aralar türküdarlık müessesinden vazgeçmiş gibisin, en
son ne zaman senden türkü dinlediğimi hatırlamıyorum. Şimdi sen bu satırlarımı
okuyunca “size ne kardeşim istediğimi
kabul eder, istediğimi reddederim niye karışıyorsunuz” diyorsundur. Benimkisi
tahmin tabii ki ama hep böyle dersin ya… Seninki de biraz saçmalık abi, hem bu
kadar insanın hayatına girmişsin hem de beni halime bırakın diyorsun. Yeryüzünde
böyle bir şey olmamıştır ki. Şimdi ülkeyi yöneten ağır sorumlulukları olan, son
derece önemli bir insan olduğunu bir düşünsene… Ben düşündüm, şöyle kendi halime kalıp beş dakika kafamı
dinlediğim, kendime ayırdığım bir vaktim kalmadı, iyi ki de değilim… İnsan
tanıştığı veya temas ettiği herkese kendi vaktinden bir miktar veriyor aslında.
Az ya da çok ama kesinlikle veriyor. Dolayısıyla beni kendi halime bırakın demeyi
bırak artık. Geçen haftalarda kafamı dinlemek için izine ayrıldım demiştin.
Sormama rağmen kafanın söylediklerini bana anlatmadın. Unutmadım.
Nerden aklına geliyor bunlar deme
“baba parası yemeyen felsefe yapamaz” demiş sözün sahibi. Biliyorsun işim gücüm
yok. Sabah olunca işe gitme derdim yok… Fark ettim de insanlar asgari ücret
karşılığında hayal kurma yeteneklerini satıyor. Yarın bir gün bende öyle
yapacağım muhtemelen, onun için fırsat varken söylemem lazım her şeyi. Her şeyi
söyleme çabası biraz iddialı oldu. Ama sen benimle ne yapmak istersin diye
soracak olursan. Uçsuz bucaksız bir çölde sonsuzluğa doğru, sonsuzluğun
sahibine doğru yürümek isterim. Dilimizde türküler, tabakamızda tütünler,
bağıra bağıra deli gibi yürümek… Biz hakikate âşık iki âşığız. Uyursak Akif abi
uyandırsın bizi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder