DÜKKÂN MEKTUPLARI-10 / Ferhat AĞCA


Fazlı abi,

Ahmet abi bize her zaman seher vakti vurgusu yapar ya, gerçekten haksız değil. Ne zaman uyku tutmayıp seher vaktine kadar uyanık kalsam, hep dostlarımı ve aziz hatıralarımı hatırlarım. Gerçekten bir şeyler var şu seher vaktinde. Sanki insanın kalbi daha da genişliyor, hakikate açılıyor, ne varsa ona dair, içine içine doldurası geliyor. Kalp o kadar genişliyor ki göğüs kafesinin yükseldiğini hissediyor insan, aşağıdan mideyi sıkıştırıyor ve yediklerimi hazmedemedim zannediyorsun, yukarıdan boğazın gıcıklanıyor, yutkunamaz oluyorsun... Hani boğazıma bir şey takıldı diyor ya insanlar bence kalpleri boğazlarına kadar gelip baskı yapıyor da başka bir şey zannediyorlar…

İşte böyle bir seher vaktinden selamlıyorum seni…

“Hatıralar azizdir” der ya Ahmet abi. Hatıralar hatırlandıkça daha da azizleşiyor sanki. Ne kadar da Ahmet abinin sözlerine atıf yaptım ama değil mi? Hatıraları hatırlarken bizi birbirimize kim kenetledi, bu harcı kim kardı, bizi yan yana getirip aramızı kim harç ile doldurdu?  Bu soruların binlercesi birbiri ardına gelip yarı cevaplı, yarı cevapsız binlerce metrelik soru duvarı oluşuyor gözümün önünde. Bazen bu duvarları aşıyorum, bazen bu duvarlar yıkılıyor altında kalıyorum…

Ne zaman seni hatırlasam bir türkü ile birlikte gelir hatıralarımız. Bazen bir şiirinle… Hepsi bir yana ama babamın teknesi şiirini hemen hemen her hatırlayışımda açar okurum, onun yeri başkadır benim yanımda… Tütünü unuttum sanma, ne zaman elime alsam hediye ettiğin tabakayı, yine hatırlarım seni diğerleri ile birlikte. Ama özellikle yolda yürürken hiç beklenmedik bir anda uzaklardan bir türkü çalınsa kulağıma, yine seni hatırlıyorum; dükkân türkülerini ve onları dinledikçe cezbeye kapılan Ahmet abiyi… Gerçi sen bu aralar türküdarlık müessesinden vazgeçmiş gibisin, en son ne zaman senden türkü dinlediğimi hatırlamıyorum. Şimdi sen bu satırlarımı okuyunca  “size ne kardeşim istediğimi kabul eder, istediğimi reddederim niye karışıyorsunuz” diyorsundur. Benimkisi tahmin tabii ki ama hep böyle dersin ya… Seninki de biraz saçmalık abi, hem bu kadar insanın hayatına girmişsin hem de beni halime bırakın diyorsun. Yeryüzünde böyle bir şey olmamıştır ki. Şimdi ülkeyi yöneten ağır sorumlulukları olan, son derece önemli bir insan olduğunu bir düşünsene… Ben düşündüm,  şöyle kendi halime kalıp beş dakika kafamı dinlediğim, kendime ayırdığım bir vaktim kalmadı, iyi ki de değilim… İnsan tanıştığı veya temas ettiği herkese kendi vaktinden bir miktar veriyor aslında. Az ya da çok ama kesinlikle veriyor. Dolayısıyla beni kendi halime bırakın demeyi bırak artık. Geçen haftalarda kafamı dinlemek için izine ayrıldım demiştin. Sormama rağmen kafanın söylediklerini bana anlatmadın. Unutmadım.

Nerden aklına geliyor bunlar deme “baba parası yemeyen felsefe yapamaz” demiş sözün sahibi. Biliyorsun işim gücüm yok. Sabah olunca işe gitme derdim yok… Fark ettim de insanlar asgari ücret karşılığında hayal kurma yeteneklerini satıyor. Yarın bir gün bende öyle yapacağım muhtemelen, onun için fırsat varken söylemem lazım her şeyi. Her şeyi söyleme çabası biraz iddialı oldu. Ama sen benimle ne yapmak istersin diye soracak olursan. Uçsuz bucaksız bir çölde sonsuzluğa doğru, sonsuzluğun sahibine doğru yürümek isterim. Dilimizde türküler, tabakamızda tütünler, bağıra bağıra deli gibi yürümek… Biz hakikate âşık iki âşığız. Uyursak Akif abi uyandırsın bizi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder