Sabah ilk işim dozeri aldığımız daireye gitmek oldu. Uzun zamandır takım elbise giymiyordum. Kravat da takmaz olmuştum son zamanlarda. Kendi arabamı satmadan önce, bagajında elbise ve ayakkabı bulunduruyordum ama belediyenin arabasında öyle bir imkân yok. Çünkü arabaya en az binen benim Emmi. Hepsi bir yana, gecede gündüzde hasta olan vatandaşları şehre, hastaneye götürecek başka araç yok. Yani... Tabi ki araç var. Var ama öyle alıştırılmış insanlar.
Dairenin sekreteri emekliliği yakın, naif bir hanım. Her zaman küt kestirdiği ne kıvırcık ne düz sarı saçları peruk gibi duruyor başında. “Uzun” denebilecek kadar boylu, “şişman” denilmeyecek kadar kilolu bir bayan. Daha önce çalıştığım firmadan tanışıklığımız var. Misafirleri masasının karşısında bulunan bir odada –kendi deyimiyle- istirahat ettirir. Sırası geleni de her defasında masasından kalkarak, yanına kadar gidip içeriye “buyur” eder. Masanın önünde bulunan iki koltuğun birine, bir zamanlar müdüründen çok maaş alan odacı oturur. Birine de bizim gibi samimi olduklarını oturturlar. Saçlarının sarı olmasından mıdır nedir, insanların gözüne sarışın gibi görünür. Yapma dişleri tam beyaz değil, yüzünün rengine uydurulmuş gibi hafif sarıya çalmaktadır.
“Günaydın” dedim. Ayağa kalkarak mukabelede bulundu. Hoş beşten sonra “patronun kafası nasıl” dedim. “Bizimkiler var içeride” dedi “gülmeye başladılar şimdi çıkarlar”. Bu böyledir Emmi. Özelinde de resmisinde de iş tamam oldu mu, toplantı bitti mi gülerler. Ellerinde, kapaklarında firma logolarının bulunduğu ajandalarla altı kişi çıktı odadan. Hemen hemen hepsi tanıdık simalardı ama müdürlerin ikisiyle şahsi dostluğumuz vardı. Onlarla kucaklaştık, diğer dört kişi ile sade tokalaşıp “merhabalaştık”. Patronu bekletmemek için ayaküstü sohbetini kesip içeri girdim. Biraz önce de söylediğim gibi Emmi, bu daire “bizim parti”ye bağlı olmasına rağmen, benim buradaki durumunun siyasetle alakası yok. Bugüne kadar kurmuş olduğum dostlukların gününü görüyorum. Müdür bey kendi ekibi de olsa, insanları “geçirdiği” için ayaktaydı. Kucaklaştıktan sonra masasının önündeki koltuğa oturdum. Kendisi de gelip karşımdaki koltuğa kuruldu. Çaylar biterken lafı yola getirdim. Kayadan geçit açıldığından, dozer operatörünün biraz itina göstermesi halinde, yolun devam edebileceğini anlattım. Kasabada hırsızlık olayının olmadığını ve bundan sonra da olmayacağını söyledim. Dolayısıyla dozerin mazotunun akşamdan getirmesini rica ettim. Zaten az olan çalışma saati bir de yakıt beklemekle geçerse, bırak yapmayı düşündüğümüz yolların yapılmasını, bu yolun bile kolay kolay bitmeyeceğini söyledim. Müdür bey ilgililere gerekli emirleri verdirdikten sonra ayrıldım.
Artık iş düzene bindi. Çalışma son sürat başladı. Fakat şu yemek işi bir türlü kafama yatmıyor. Üç kişiye yemek veremeyecek bir belediyenin yol yaptırması anlaşılır gibi değil. Her şeye rağmen milleti ikna edebilsem bugün gönderirim yine de dozeri.
Nihayet tarlaları bulduk. Yemekleri tarla sahipleri yapmaya başladı. Bir gün gittim ki, yaşlı bir amcanın tarlasında bizim ekipler. Öğlen oldu yemek çıkını çözüldü. Birkaç bakır tabak, üç-beş yufka ekmek ve bir de bizim yörenin “çitil” dediği, esas ismi “sitil” olan küçük bir bakraç: Bulgur bizim kasabalının elinden çektiği kadar, hiçbir milletten çekmemiştir Emmi. Kaynatırlar. Soğuk ayranlara katarlar. Yoğururlar. Her yemekte bir şekle sokarlar. Salçayla, sebzeyle, toz biberle renkten renge boyarlar onu. Yumuşak olmuş, diri olmuş diye sözle başlayıp; tuzu az olmuş, biberi fazla olmuş diyerek kavgayla tavukların önüne dökerler bazen de. Gel gör ki Emmi, bulgura hiç ihanet edilmez bizim evlerimizde. Her öğün ve her yemekte yer verilir sofralarımızda. Taşların üzerine serilmiş azık çaputunun etrafına oturduk. Yufkaları sağ dizimize aldık. Çatal yolunun bugünkü azıkçısı, yan tarafında duran ve içinde yemek olan kabı aldı. Kulpunu kenarına indirdi. Kabı eğdi. İçine bir kaşık daldırdı. Kaşığı hafif hafif kabın içinde gezdirdi. Kabın içindeki yemek suyu ve tanesi müsavi olarak tabağa döküldü. Tabağı bana uzattı.
Her lifinde bir ömrün yükünü taşıyormuş gibi aşağı doğru sarkan kazak, ileri doğru esnemedi. Ve bileğe kadar bana uzanan el ortaya çıktı.
Habil’den sonraki ilk ölüye aitmiş gibi kemiklerinin her ayrıntısı belli olan bir el…
Deri yerine zarla kaplanmış hissi veren, siniri damarı belli olmayan bir el…
Tarlasına yol yapan adamlara mahcup olmamak için, bütün ömrünce yemekten içmekten tasarruf etmiş gibi. Bir deri-bir kemik bir el…
Emmi. Yüz olsaydı. Yüzüne bakardım. Ben tabak verip, dua almayı bilirim sadece. Şimdi… Önüme uzatılmış seklem tabak sulu yağlı köfte. Evet dünyanın en güzel yemeği. Fakat tabağa daldırdığım her kaşık, hayatımın en ağır yükü. Ağzıma kadar taşıyabildiğim kaşığın suyu bir yerlere aktı gitti. Köfteler boğazıma dizildi Emmi. Kelimelerim tükendi.
Mali olarak aşağı mısın? Bir kredi mi arıyorsunuz?
YanıtlaSilKişisel Krediler, Ticari Krediler, Öğrenci Kredileri, Taşıt Kredileri ve Kredileri sunuyoruz.
Faturaları 8000 Dolardan 14.000.000 Dolara,% 3 Dolara
faiz oranı. Krediler yasal ve yasal amaç için olmalıdır. Eğer ihtiyacın varsa
finansal yardım / Krediler şu anda doğrudan bizimle iletişime geçin:
peterheymannloanoffer@gmail.com
Saygılarımızla,
Bay pater L Scott.
İletişim E-postalar: Peterheymannloanoffer@Gmail.com
************* ******************************************************** *****************
NOT: SPAM FOLDERİNİZDE UYARI MESAJI OLARAK BU MESAJI GÖRÜYORSANIZ
E-POSTA DOMAIN AĞ SAĞLAYICINIZA BAĞLI.